Atatürk çağırdı, geldik beyav

   Türkiye’nin ilk mübadele müzesi 20 Aralık’ta İstanbul Çatalca’da açılıyor. Lozan Mübadilleri Vakfı tarafından kurulan müzenin envanteri, Lozan Anlaşması çerçevesinde 87 yıl önce yerlerinden edilen Yunan uyruklu Müslümanların yanında getirdikleri eşyalar, belgeler ve anılardan oluşuyor.

Proje Koordinatörü Atilla Karaelmas’ın paylaştığı anı akıllara kazınacak gibi görünüyor: “Dedelerimiz ‘Nasıl geldiniz’ sorusuna çektikleri acılara rağmen tek cümleyle yanıt veriyor: Atatürk çağırdı, geldik be yav!”

Kökleri, Yunanistan Kavala Naipli Köyü’ne dayanan Sadrettin Soylu, artık misafir olarak gittiği Naipli Köyü muhtarı Yuvakim’in öyküsünü şöyle anlatıyor: “Naipli’nin muhtarı Yuvakim Esirbeyoğlu, Yozgat Akdağmadeni ilçesinin Urum Kavağı Köyü’nden. Annesi Rum, babası Ermeni. Adı Ermenice, soyadı Türkçe; Osmanlı-Rus Savaşı’nda esir düşen dedesinden geliyor. Bir ziyaretimizde yanımdaki arkadaşım ona ‘Mübadillik nasıl oluyor?’ diye sordu. Yuvakim başladı anlatmaya: ‘Memlekette (Yozgat) bize ‘Urum’ derlerdi. Geldik buraya; bize ‘Türk tohumu’ dediler. Ekonomik şartlar, hayat çok zordu. Babam, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya’ya gitmeye karar verdi. Almanya’ya yerleştik. Bize orada da ‘Türk’ dediler, çünkü Türkçe konuşuyoruz. Yıllar sonra tekrar Yunanistan’a geldik, şimdi ‘Almancı’ diyorlar. İşte mübadillik bu...”
Soylu, aynı kaderi paylaşan yaklaşık iki milyon aile olduğunu hatırlatıyor: “Gemilere bindirilip gönderilmişler. Buradan oraya bir milyon 200 bin civarında aile gitmiş. Oradan da buraya 650 bin aile gelmiş. Gemi Tuzla’ya yanaştığında bir kısmı iniyor, Kalafaki’ye (şimdiki Mahmutbey) yerleşiyor. Bir kısmı devam ediyor; Samsun, Bafra, Çarşamba’ya geçiyor. Akrabalarımın çoğunu tanımıyorum. Soyadlarımız farklı. Rastlantıyla buluşursak ne ala!”

BABAANNEM GERİ DÖNECEĞİ GÜNÜ BEKLEYEREK ÖLDÜ

10 yıllık geçmişi olan Lozan Mübadilleri Vakfı’nın İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti desteğiyle kurduğu Türkiye’nin ilk mübadele müzesi için Çatalca’dayız. Asırlık mübadele eşyaları henüz müzedeki yerini almamış ama 20 Aralık’ta açılış yapılacağı için çalışmalar son hız devam ediyor. Müzenin mimarı Sadrettin Soylu ile birlikte bize müzeyi gezdiren proje koordinatörü ve Vakıf Başkan Yardımcısı Atilla Karaelmas, bir 90 yıl öncesine gidiyor, bir bugüne dönüyor:
“Mübadelede şöyle bir kıstas var; İstanbul Rumları ve Batı Trakya Türkleri haricinde, Türk topraklarında yaşayan Rum Ortodokslar ile Yunanistan’daki Müslüman ahali yer değiştirecek. Bunların bir kısmı yaşadıkları yeri terk etmemek için hızlı bir şekilde din değiştirmiş. Yunanistan’daki Türkler Ortodoks olurken, Türkiye’deki Ortodokslar Müslümanlığı seçmiş. Orada evlenmiş, karısı ya da kocası Rum, aile bölünecek, ne yapsın? Benim ailemden de din değiştirip kalanlar olmuş. Gelenler de tekrar dönmek üzere gelmişler. Grebeneli babaannem tekrar döneceği günü bekleyerek öldü.”
Sadrettin Soylu geri dönme beklentisinin birinci kuşağın hemen hemen hepsinde olduğunu belirterek ekliyor: “Düşünsenize 100 yaşına gelmiş, hala Türkçe bilmiyor. Öğrenmemiş, o bir direnç. Mübadeleden sonra ana dilleri Türkçe olmayanlar çok büyük sıkıntı yaşamışlar. Ama burada da büyük bir dönüşüm var. İmparatorluktan Cumhuriyete geçiliyor, uluslaşma dönemi başlıyor. Babam tam bir Cumhuriyetçiydi. Atatürk’e toz kondurmazdı. O yüzden mübadil olduğumuzu bilirdik ama bu konu hiç konuşulmaz, anlatılmazdı.”

MÜZE BİNASI YANNİS ADINDA BİR RUMA AİT

Buna özellikle yabancı gazetecilerin şaşırdığını söyleyen Atilla Karaelmas devreye giriyor: “Yabancı gazeteciler birinci kuşakla konuşurken, acılar, dramatik öyküler, şikayetler bekliyorlar. ‘Nasıl geldiniz’ diye soruyorlar, cevap hep aynı: ‘Atatürk çağırdı, geldik.’ Her şeyin güllük gülistanlık olmadığı kuşkusuz ama birinci kuşak bunu bu iki cümleyle özetliyor. Çünkü o dönem o kadar büyük göçler ve savaşlar yaşanmış ki; kimsenin kimseyi şikayet edecek hali yok. Gemilerdeki ağır hastaları denize atmışlar mesela. Bugün için facia diyebileceğimiz trajik öyküler, o günlerde çok sık yaşandığı için olağan hale gelmiş. Bunu söylüyorlar ama şikayet anlamında değil.”
Bu sırada müze binasının önüne geliyoruz. Atilla Karaelmas, “Bulduğum kayıtlara göre bina Yannis diye bir Rum’a aitmiş” diyor. Önce taverna olarak kullanılan bina Cumhuriyet sonrası Ziraat Bankası şubesi olarak kullanılıyor. 20 Aralık’tan itibaren de 90 yıllık bir geçmişe ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor.

YUNANİSTAN’IN BEŞTE BİRİ TÜRKİYE’DEN GİTME

Her sene yüz binlerce Rum Patrikhane ziyareti için İstanbul’a geliyor. Gelenlerin yüzde 30’u Türkiye’den gitme ailelerin çocukları ve torunları. Çünkü Türkiye’den giden Rum sayısı 1 milyon 200 bin. Yunanistan’ın nüfusu ise o sıra 4.5 milyon. Kaba bir hesapla Yunanistan’ın beşte birini buradan gidenler oluşturuyor. İkinci-üçüncü kuşakların ilgisini de çekecek müzede Türkiye’den gidenler için de bir bölüm açacağız. Yunanistan’a yerleşen Türk uyruklu Rum Ortodoksların elindeki eserleri toplamaya girişeceğiz. Gerçi Yunanistan’da birkaç mübadele müzesi var. O müzelerle de karşılıklı sergileme yapabiliriz. Bu arada bir göç araştırma merkezi projemiz de var. Dünyada her 30-35 kişiden biri göç etmiş aile bireyi. Bu, Türkiye’de Güneydoğu’dan göçlere kadar indirgerseniz her dört kişiden biri olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye en çok göçe uğramış ülkelerden olduğu halde bir göç araştırma merkezimiz yok. Mübadele meydanı ve mübadele anıtının da yer alacağı bu komplekste, araştırmalar tek taraflı olmasın diye bir de göç araştırma merkezi kurmak istiyoruz. Onun için AB ve Dünya Bankası fonlarına da başvuracağız.

MÜBADELENİN SEMBOLÜ: GÜLCEMAL GEMİSİ

Türkiye Cumhuriyeti yeni bir cumhuriyet ve 650 bin kişiyi oradan buraya taşımak ciddi problem. Taşıma için gemi kiralanıyor. Her nedense 15-20 gemiden sadece biri öne çıkıyor: Gülcemal. Adını Sultan Reşad’ın annesinin isminden alan ve Bedri Rahmi, Orhan Veli gibi şairlere ilham veren Gülcemal gemisi mübadelenin neredeyse sembolü olmuş. Bizde geminin sadece bir fotoğrafı var. Fotoğrafı sergilemek işimize gelmedi. Epey araştırdıktan sonra zengin bir denizcinin bu geminin maketini yaptırdığını öğrendik. İzmir’de yaşayan Levanten bir koleksiyoner. Türk vatandaşı. Zor koşullarda ulaştık. Vakfı ve müzeyi anlattık, maketi müzeye bağışladı. Müzede mübadele sırasında kişilerin yanında getirdiği eşyalar var. Çeyizlik eşyalar kuru nane ve lavantayla özenle korunmuş. Gelinlikten yatak örtüsüne kadar, peşkirler, danteller, kıyafetler neredeyse ilk günkü gibi. Bektaşi kültürü var ya birkaç rakı kadehi geldi. Dokuma tezgahını parçalara bölerek getirmişler. Selanik’te besteci bir ailenin el yazması nota defteri geldi. Müzik aletleri var. Çok sayıda çatal bıçak gibi mutfak eşyaları, tapu belgeleri, aile fotoğrafları hepsi sergilenecek. Türkiye’den gidenlerden de iki eşya var. Biri 1910’dan kalma bir makas, diğeri de bir başörtüsü. Onların daha çok sıkıntı ve acı yaşadıkları kuşkusuz.

Kaynak:  http://www.lozanmubadilleri.com/haberdetay.asp?ID=2372
     

Gönderen gelibolu lozan mubadilleri derneği on 14 Aralık 2010 Salı
kategori: | edit post

0 yorum

Yorum Gönder

İzleyiciler

Ziyaretçi İstatistik

Site Sayacı