Mübadele çocukları karşı kıyıda bir aradaydı...



Bursa'dan Kastorya'ya göç ettirilen Rum mübadiller, ikinci, üçüncü ve dördüncü kuşak Yunanistan mübadili Türkleri ağırladı. 

babalarının, öküz arabalarıyla yola çıkıp geride bıraktığı topraklarda bu sene de merak, bol gözyaşı ve birbirine karışan Rumca-Türkçe sözcükler vardı... Yunanistan'dan göç etmiş mübadillerin 84 yıllık hasreti dört güne sığdırıldı...


BAHAR ÇUHADAR

DRAMA/GIANNITSA - Gece yarısı, İstanbul'dan hareket etmeye hazırlanan iki otobüs dolusu insan 'Selanik yolcuları!' diye seslenen Lozan Mübadilleri Vakfı Genel Sekreteri Sefer Güvenç'in sesiyle, yerlerini alıyor. Yaş ortalaması hayli yüksek olan 70 civarında mübadil, anne-baba yadigârı toprakları görmek üzere yola koyuluyor. Selanik'i, Vodina'yı, Karaferya'yı, Yenice'yi, Serez'i, dedelerinden, anneannelerinden masal tadında dinledikleri köyleri, evleri görmek için... Çantalarında, eski zamanlarda yaşanan evleri gösteren fotoğraflar, akıllarında 'derenin arkasına, tarlanın önüne düşen' bahçe tarifleri, içlerinde müthiş bir heyecanla...
84 yıl önce, ortalığın toza dumana bürünmesinin ardından devlet adamlarının anlaşmalar imzaladıkları yıllardan kalma bir hüzün onlarınki. Sözleşme kesin: Oradakiler gelecek, buradakiler gidecek! Bir de isimleri olacak: 'mübadil!'

1923'ün ocak ayında Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan'ın 'Batı Trakya dışında yerleşik Müslüman Türkler ile İstanbul dışında yerleşik Rum Ortodokslar zorunlu göçe tabi tutulacaktır' kararını alan mübadele sözleşmesi, 2 milyona yakın insanı bir kıyıdan ötekine atmıştı. Kâğıt üstünde basit bir değiş tokuştan ibaret olan sözleşme, Yunanistan'a göç eden 1 milyon 200 bin Rum, Türkiye'ye göç eden 600 bin Türk için yepyeni yaşamlar anlamına geliyordu. Ne yaşananlar unutuldu, ne karşı kıyıda konuşulan dil, ne türküler, ne yemekler...


84 yıl sonra anne evinde...

"Siz hepisi Türksünüz?" Pazarlar ya da yeni adıyla Agora Köyü'nde, grupla karşılaşan Maria ve Sofia, karşılarında köyden göç eden mübadillerin çocukları olduğunu anlayınca, başlıyorlar anlatmaya: "Anam-babam Bursa'dan geldi. Geldiklerinde Rumca bilmiyorlarmış. Şimdi çocuklarımın hepsi Türkçe konuşabiliyor..." Israrlar üzerine, babasından öğrendiği türküye başlıyor Maria, 'Pencereden kar geliyor...' diye, sonra 'Söyledikçe babamı hatırlıyorum' diyor, susuyor...

Annesinin, 12'sindeyken ailesiyle yola çıkıp geride bıraktığı Pazarlar'a, oğlu ve yeğeniyle gelen 74 yaşındaki Feruze Sayın, annesinin tarifleri ve köylülerin rehberliğinde, köyde kalan tek tük Türk evinden biri olan evini buluyor.

"Yukarı mahallede, önünde kayrak taşları, bulgur sokusu olan iki katlı ev... İşte burası!" Feruze Hanım 'Ah annem sağ olsaydı da görseydi buraları' derken anlatmaya başlıyor: "Gelip, falanca gün gidiyorsunuz demişler. Rumlar gelmiş, altı ay birlikte yaşamışlar. Sonra az bir eşyayla öküz arabalarına binip Samsun'a doğru yola çıkmışlar."

Evin önünden küçük bir hatıra alınıyor, bir parçacık toprak...
Her mübadele öyküsü biraz daha hüzün ama bir o kadar da mutluluk yayıyor gruba... Bursa'nın Gölyazı ilçesinden gelen Rumların yerleştiği Kastorya'da, pırıl pırıl bir gölün kenarında buluyoruz kendimizi ikinci gün... Kastorya Küçük Asyalılar Derneği üyeleri kucaklayarak karşılıyor misafirlerini.

Samsun'dan göç etmiş bir ailenin kızı olan Afrodit, Veria'lı babaanne ile Edessa'lı dedenin torunu Nurdan Yazıcı'yı "Kızımsın sen benim, oğlun da torunum" diyerek çekiyor yamacına... İlk geldiklerinde kasabadakilerin anne-babalarına nasıl da yabancı davrandığını, bölgedekilerin hâlâ kızınca onlarla 'Türk' diye alay ettiklerini anlatıyor.

Gölde süzülen teknenin her köşesinde başka bir çift Rum ve Türk mübadil, geçmişi deşiyor. 60'ını, 70'ini çoktan aşmış, anne babalarından öğrendikleri Türkçeyi konuşturan Rum mübadillerin mırıldandığı türkülere eşlik ediliyor... 'Çanakkale içinde vurdular beni'yi mırıldanan 60'ı devirmiş Evdoksia Kerizoğlu'nun babası, Yunanistan'a göç ettiğinde 12 yaşındaymış: "Babamın ana-babası yolda ölmüş. Babam ölmeden bir saat önce kendi kendine Türkçe gazel okudu. 'Babam var idi babam yok, anam var idi anam yok, kardeşim var idi kardeşim yok. Kim alacak beni...' diye."


'Alın, bütün toprağı alın!'

Türkiye'den gelen grubu ağırlayan Küçük Asyalılar Derneği Başkanı Angeliki Papamantzatis, 1924'te bölgeye Bursa'nın Gölyazı (Apolyont) ilçesinden, aynı köyden 1000 Rum'un geldiğini anlatıyor: "İlk kuşak çok sıkıntı yaşamış. Sonra gidip, Apolyont'u gördük ve derneği kurduk. Kültürümüzü yaşatmaya çalışıyoruz."
"Oy Durutlar Durutlar, gezdim sokaklarını, inkâr etme sevgilim, öptüm yanaklarını..." 94 yaşındaki Adil Turgut'un adına besteler yaptığı Durutlar (Proastio) köyündeyiz. Köy meydanının yukarısındaki evlerden birinin avlusunda, Yunanca-Türkçe birbirine karışmış, ev sahibesi Kleriki Papadapulos gelenleri kucaklıyor. Adil Turgut bu sefer yok ama kızları, torunları, hediyeleriyle avluda hazır durumdalar.

Turgut ailesinden genç, yaşlı 12 kişi, babalarının, dedelerinin yaşadığı evin avlusunda, Adil beyin küçük bir çocukken altı ay boyunca beraber yaşadığı Anadolu'dan gelen Rum ailenin kızı Kleriki'den ortak anılar dinliyor: "Bizimkilerle Adil beyin ailesi altı ay aynı evi paylaşmış. Hiç tartışma yaşamışlar. Bir gün, Türk ailenin kızlarından biri ikonanın önündeki kandili söndürmüş. İki ailenin büyükleri onu azarlamış, âdet olduğunu anlatmışlar, bir daha yapmamış. Düşünün, yaşanan en olumsuz anı bu."

Ve ayrılık vakti. Adil beyin torunları, evlerinin bahçesinden, bir avuç toprak almak için iznini alıyor, Kleriki'nin. "Alın! Bütün toprağı alın, evi de alın..." diye sesleniyor ev sahibi, 'Yine gelin, hep gelin' diyerek uğurluyor Turgut ailesini.


'Kültür mirası korunacak'

"Bütün göç öyküleri hüzünlüdür. İnsan köklerinden, sevdiği topraklardan, komşularından kopmak istemez. Babaannem bize hep Karacaova'yı, dedemin kendisi binmek için yetiştirdiği tayına binemeden bir gece yarısı gelen Yunan askerleri tarafından alınıp götürülmesini anlatırdı. Babaannem, dedem sevdalı oldukları toprakları bir daha hiç göremedi." Sözlerin sahibi Hakkı Yazıcı'nın, dedesinin atlarının koşturduğu Edessa'ya (Vodina) ikinci ziyareti. Mübadeleden önce, Balkan Savaşı sırasında çetelerden kaçarak İstanbul'a ardından da Manisa'ya yerleşen babaanne ve dedenin Edessa öyküleri kuşaktan kuşağa yayılmış. Edessa'nın bereketli topraklarında akan şelalelerin karşısında, şimdi 10 kişi olarak gelen aile, geçmişi anıyor...

Yenice (Giannitsa) ziyaretinin ev sahipliği belediye başkanına düşüyor: "Bazı şeylerin zor görünse de pratikte kolay olduğunu görüyoruz. Bu etkinlikler için açık zihniyetli, geriye değil, geleceğe bakan insanlar olmalı. Yenice, Türkler için de bizler için de çok önemli. Kültür mirasını koruyacağız. Yenice, Bursa'nın Nilüfer ilçesiyle kardeş şehir olacak." Bu müjdeye karşılık bir söz de Lozan Mübadilleri Vakfı Başkanı Ümit İşler ve Genel Sekreteri Sefer Güvenç'ten geliyor:

"Geçen yıl bize restorasyonun başlayacağını söylediler, bu sene gördük ki çalışmalar başlamış. Biz de Türkiye'de kiliselerin, manastırların restorasyonu için çalışacağız. Mübadeleden kalan mirası yaşatmak için, her iki hükümeti harekete geçireceğiz. 80 yıldır hükümetler uyudu ama biz uyandık. Kültür mirasımızı ayağa kaldıracağız."

Gece yarısı sınırı bu sefer ters yönden geçerken, 'sınırların anlamsızlığını' sorgulayan ifadeler var, yüzlerde. Akıllarında, Butkova'lı köylülerin Adana'ya, Kastorya'lıların Bursa'ya, Işıklarlıların Fulacık'a gönderdiği selam...
Lozan Mübadilleri Vakfı'na 212 2456155 No'lu telefondan ve lozanmubadilleri@ttnet.net.tr adresinden ulaşılabilir.


Yenice'nin 'sahibi' geri döndü!

Gezinin son günü, Giannitsa'nın, eski adı ile Yenice-i Vardar'ın 'asıl sahipleri' ile gezmek gibi bir lükse sahip oluyor grubumuz. Şaka değil, geziye oğlu ve eşiyle katılan emekli deniz subayı Ersin Evranos, Yenice'yi fetheden, şehri kuran Gazi Evranos'un büyük torunu. Şehirde Gazi Evranos'un izine her yerde rastlamak mümkün. Gruptan arada 'Kenti geri almaya geldik' esprileri yükseliyor.

Kalabalığa kenti tanıtan Yenice Belediye Başkanı, Osmanlı döneminden kalan, Gazi Evranos'un yaptırdığı eserlerin restore edildiğini anlatıyor. Yenice'deki Küçük Asyalılar Derneği Başkanı Eleni Mavrokefalidis ve belediye başkanı eşliğinde gezilen türbe Gazi Evranos'a ait. 1370 ile 1380 arasında şehri kuran Evranos'un kemikleri de türbede bulunmuş. Kemikler, DNA analizinin ardından türbede sergilenecek. Kentte Osmanlı döneminden kalma bir saat kulesi, hamam, İskender Camisi isimli bir camii ve bir Ahmet Evranos türbesi var.


Kaynak:  http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=225019

Gönderen gelibolu lozan mubadilleri derneği on 5 Aralık 2010 Pazar

0 yorum

Yorum Gönder

İzleyiciler

Ziyaretçi İstatistik

Site Sayacı