Devamını Oku
Gönderen gelibolu lozan mubadilleri derneği on 22 Aralık 2010 Çarşamba


rkiye’nin İlk Ve Tek Mübadele Müzesi Çatalca’da Açıldı...



  Çatalca Mübadele Müzesi’nin açılış kurdelesi 20 Aralık 2010 Pazartesi günü törenle kesildi. Törene Çatalca Halkı ve İstanbul’un çeşitli semtlerinden gelen mübadil kökenli vatandaşlar büyük ilgi gösterdi. Açılış törenine Fener Rum Ortodoks Patriği I. Bartholomeos’da katıldı.
Türkiye’de son iki yüz yılda Osmanlı İmparatorluğu’nun elinden çıkmış olan topraklardan sürekli göç almıştır. Böyle olmakla birlikte Türkiye’de bugüne kadar bir göç müzesi kurulmamıştır. Çatalca Mübadele Müzesi bu anlamda Türkiye’de bir ilk oldu.
 Mübadele Müzesinin açılış töreni saat 13.30’da Lozan Mübadiller Vakfı’nın Türk Sanat Müziği Korosunun konseriyle başladı. Yunanca ve Türkçe şarkıları seslendiren koronun sonrasında mübadele kökenli yurttaşlar piste çıkarak yöresel oyunlarını da sergilediler. Konser sonrası Lozan Mübadiller Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Atilla Karaelmas mikrofona gelerek, mübadele müzesi ile ilgili yapılan çalışmalar hakkında kısa bilgiler verdi. Karaelmas konuşmasında; 'müze kazandırılmasında emek veren herkese teşekkür ediyorum' dedi. Bu konuşmanın ardından, binayı Mübadele Müzesi yapılması üzere tahsis eden Ölçer Ailesi adına Ertuğrul Ölçer kısa bir konuşma yaptı. Ertuğrul Ölçer konuşmasında, ‘çocukluğumun, gençliğimin geçtiği doğup büyüdüğüm mahalle olan Kaleiçi Mahallesi 80’li yıllarda sit alanı oldu. Bu karardan sonra harabeye dönen binaları gördükçe içim sızlıyor. Bundan sonraki yapılacak çalışmalarla bu binalar restore edilecek ve tarihi binalarımız yenilenecek, Kaleiçi Mahallesi bir cazibe merkezi olacaktır’ dedi. Ertuğrul Ölçer'den sonra, BM Türkiye Temsilcisi Carol Batchelor kısa bir konuşma yaptı. Batchelor; “Mübadelede çekilen acıları bu müzeyle daha iyi anlıyoruz. Sadece Türk Yunan mübadelesi değil, bu müze zorla göç edenleri sembolize edecektir. Bu müze Türkiye’nin mültecilere karşı yardım severliğinin kanıtı olacaktır. Bu müze ve müzede sergilenenler; yerinden edilenlerin insani acıları neden yaşadığını ve bu acıların bir gün herkesin başına gelebileceğini hatırlamamıza yardımcı olacaktır” dedi. Batchelor “Müzenin yapımında emeği geçen herkese saygı ve sevgilerimi sunuyorum” dedi.  

 Bu konuşmanın ardından mikrofona gelen Fener Rum Ortodoks Patriği I. Bartholomeos,  'Bizler Patrikhane olarak, mübadelenin ilk günlerinden bugüne kadar geçen sürede dinsel, kültürel, eğitsel değerleri Ortodoks mübadiller ile paylaştık. Onları kaybetmenin acısını daima hissettik. Ninelerinin dedelerinin anılarını yad ediyoruz. Ruhlarının huzur bulması için dua ediyoruz. Geleneklerini paylaşıyoruz, müziklerini dinliyoruz. Keşke insanlar göçe zorlanmasaydı. Keşke herkes ait olduğu ve kendi iradesiyle yaşamak istediği yerde kalabilseydi. Mutlaka daha verimli hayatlar yaşanırdı o zaman. Mutluluğumuzun yanı sıra çok da duyguluyuz. Zira 90 yıl kadar önce vuku bulan insanlık tarihinin en büyük zorunlu göçlerinden biri olan mübadelenin bu yakadaki mensupları için, ilk defa biz müze açılmaktadır. Bu müze yıllardır savrulmuş olanları, gelenekleri, anıları, tarihi bilgileri, eşyaları derleyecek toparlayacak ve genç nesillere aktararak onlarla paylaşacaktır. Artık bahsettiğimiz değerlerin sığınacağı bir evi olacaktır. Kendilerine basit bir ev, kendi sosyal ve kültürel yaşamlarına göre inşaa edilmiş bir mekan içinde mübadillerin ruhlarının var olacağı bir yer. Mübadiller açlık ve sefaletin yanı sıra, yabancılık ile de mücadele ettiler. Türkiye'den göçen Yunan mübadiller de atalarının yaşadıkları yerleri görmeye geldiklerinde, kendilerini evlerinde hissediyorlar. Tarihi geri çeviremeyeceğimze göre bizler, barış ve kardeşlik ortamı sağlamalıyız. Müze sayesinde birçok dostumuz ve kardeşimiz buraları ziyaret edecek ve dostluklar, kardeşlikler büyüyecektir. Başta Çatalca Belediye Başkanı Cem Kara olmak üzere müzenin kazandırılmasında emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum” dedi.  


 
 Fener Rum Ortodoks Patriği I. Bartholomeos dostluk ve kardeşlik mesajı verdiği konuşmasının ardından konuşan Çatalca Belediye Başkanı Cem Kara, Çatalca’nın tarihinin çok geniş olduğuna dikkat çekerek, müzenin ilçe mahallelerindeki tarihi ve kültürel yapıların korunmasında bir lokomotif olduğunu söyledi. Başkan Cem Kara; “Toprağına, taşına, ilçesine, mahallesine sokağına sahip çıkan tarihini bilip geçmişinden yola çıkarak geleceğe inançla yürüyen saygıdeğer Çatalcalı hemşerilerim, hanımefendiler ve beyefendiler, geleceğimiz ışığımız aydınlığımız sevgili gençler, çok değerli mübadil dostlarımız hepiniz hoş geldiniz.  Bu anlamlı günde sizleri sevgi ve saygı ile selamlıyorum.   

 
 Buraya geldiklerinde ne otlatabileceği hayvanları, ne zanaatını gerçekleştirebileceği alet ve edevatları vardı. Elde yoktu, avuçta yoktu. Atalarınız bu topraklarda yeni bir hayat kurdular ve siz değerli evlatlarını vatanına, milletine, ülkesine hayırlı insanlar olarak yetiştirdiler  




  

Ben umut ediyor ve ilçe halkına güveniyorum ki tüm bu çalışmalar ve planlananlar kısa bir  süre içerisinde Çatalca’mızda hayat bulacak, istediğimiz ve arzu ettiğimiz sonuçlara ulaşılacaktır.
     Çatalca’mız kültürel miras ve sahip olduğumuz tarihi değerler konusunda önemli bir yerleşim yeridir. 1653 yıllık bir tarihi geçmişe sahip olan 150 km uzunluğundaki dünyanın en önemli ve en uzun su kemerleri bir mühendislik harikası olarak ilçemiz sınırları içerisindedir. Yine dünyanın 40 mil uzunluğu ile 3. En uzun surları olan Anastasia Surları, Silivri Karınca Burnundan ilçemiz Karacaköy Mahallesi Evcik Plajına kadar uzanmaktadır.
Sınırlarımızda bulunan bu eserler çok kısa bir süre içinde yapılacak çalışmalar sonucu gün yüzüne çıkartılacak ve dünyanın kültür mirası ilan edilecektir.



 



  Şimdi bu nesiller Çatalca Belediyemizle, 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı ile atalarının acılarını, hüzünlerini, sevinçlerini, neşelerini günümüze yansıtacak, o zamanın kültürünü günümüze aksettirecek bir müzeyi ilçemize kazandırdılar.Türkiye tarihinde bir ilk olan bu müzenin ilçemizde kurulması bizlere gerçekten çok büyük onur ve gurur vermektedir. Yaklaşık iki milyon kişinin mübadeleye tabi tutulduğunu düşünürsek, bu mübadelenin Türkiye’deki merkezinin Çatalca’da olacak olması bizleri mutlu etmektedir.




 Saygıdeğer konuklarımız.
 İşimiz müzenin açılması ile bitmiyor. Tarihi bir miras olan Kaleiçi mahallemizde ve ilçemizde restorasyon çalışmaları yaparak Çatalca’mızı tarihi bir kent kimliğine kavuşturmaya çalışacağız. Yapacağımız çalışmalar sizler için, genç kuşaklar için ülkelerin barışı ve kardeşliği için yapılacaktır. İlçemizde yakaladığımız bu sinerji ile kültür zenginliklerini ortaya çıkarmamız, gelecek güzel günlerinde habercisi olacaktır. Turizmi hareketlendirecek ve kültürel mirasımız olan evleri ve yapıları devletimizin, Avrupa Kültür Ajansının, sivil toplum kuruluşlarının ve halkımızın desteği ile restore edeceğiz.
 Müzemiz de İstanbul’un en şirin ilçelerinden bir tanesi olan Çatalca’mızın tarihini değiştirecek bir dönüm noktasıdır. Gelecek güzel günlerin habercisi umutlu günlerin katarı, bu gün açacağımız müzedir. Bu katarın peşinde ilerleyecek olan projelerimiz ile Çatalca köklü geçmişini de kullanarak İstanbul’un ve Türkiye’nin önemli kültür ve turizm merkezlerinden biri halini alacaktır.
     Kamuoyunda artık Çatalca konuşuluyor. İnsanlarımız Çatalca’yı merak etmeye başladı. Hep beraber esen bu olumlu rüzgâra göre yönümüzü belirliyoruz. Geleceği parlak, yaşanabilir bir Çatalca’yı yaratıyoruz. Bu yolda, bu yolculukta iyi ki varsınız, iyi ki bizimlesiniz.
     Avrupa kültür başkenti mübadele müzesinin düşünülmesinde, yapılmasında projenin hayata geçirilmesinde en büyüğünden en küçüğüne kadar katkı sunan, emek sarf eden, müzeye konulmak üzere bağışta bulunan herkese İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansına, Lozan Mübadiller Vakfına ve özellikle Atilla Karaelmas’a, Ölçerler Ailesine, Kaleiçi Mahallesi halkına, tüm Çatalcalı hemşerilerime, belediye personelime teşekkür eder, böyle güzel bir günde bizleri yalnız bırakmadığınız, mutluluğumuza sevincimize ortak olduğunuz, bizleri onurlandırdığınız için tüm konuklarımıza saygılarımı sunarım’ dedi.
Çatalca Belediye Başkanı Cem Kara'nın ardından mikrofona gelen Avrupa Kültür Başkenti 2010 Ajansı Genel Sekreteri Yılmaz Kurt, kısa bir konuşma yaptı.


  














Yapılan konuşmaların ardından Çatalca Belediyesi Folklor Ekibi tarafından Ege Yöresi halk oyunları sergilendi. Beğeni toplayan minik gösteri sonrası Çatalca Mübadele Müzesinin kurdelesi kesildi. Ardından Çatalca Belediye Başkanı Cem Kara ve Fener Rum Patriği I. Bartholomeos, davetlilerle birlikte müzeyi gezdiler. Açılış sonrası Çatalca Belediye Başkanı Cem Kara, Fener Rum Patriği I. Bartholomeos ve davetliler Kaleiçi Mahallesi Kültür Evi’nde hazırlanan kokteyle katıldılar. 
     Çatalca Mübadele Müzesi açılış törenine, Fener Rum Patriği I. Bartholomeos’un yanı sıra, Büyükçekmece Belediye Başkanı Dr. Hasan Akgün, Çatalca Cumhuriyet Başsavcısı Ömer Faruk Aydıner, Çatalca İlçe Emniyet Müdürü Vedat Ali Yılmaz, Büyükçekmece Belediyesi Başkan Yardımcısı Bayram Ali Üner, Silivri Belediyesi Başkan Yardımcısı Yılmaz Kandemir, Çatalca Eski Belediye Başkanı İsmail Fırat Aykut, Çatalca Eski Belediye Başkanı İsmail İp, AKP Çatalca İlçe Başkanı Selim Güçbilmez, CHP Çatalca İlçe Başkanı Süleyman Kolcuoğlu, DP Çatalca İlçe Başkanı Esat Çelik, Çatalca Belediyesi Meclis Üyeleri, İl Genel Meclis Üyeleri, Çatalca Köy ve Mahalle Muhtarları, Lozan Mübadiller Vakfı Yönetim Kurulu, Sivil Toplum Kuruluşları Yöneticileri ve Başkanları ve çok sayıda vatandaş katıldı




  
Kaynak: 
Çatalca Belediyesi Resmi Haber Sayfası
 
http://www.catalca.bel.tr/haberler/yazdir.asp?ID=430
 




Devamını Oku
Gönderen gelibolu lozan mubadilleri derneği on

Atatürk çağırdı, geldik beyav

   Türkiye’nin ilk mübadele müzesi 20 Aralık’ta İstanbul Çatalca’da açılıyor. Lozan Mübadilleri Vakfı tarafından kurulan müzenin envanteri, Lozan Anlaşması çerçevesinde 87 yıl önce yerlerinden edilen Yunan uyruklu Müslümanların yanında getirdikleri eşyalar, belgeler ve anılardan oluşuyor.

Proje Koordinatörü Atilla Karaelmas’ın paylaştığı anı akıllara kazınacak gibi görünüyor: “Dedelerimiz ‘Nasıl geldiniz’ sorusuna çektikleri acılara rağmen tek cümleyle yanıt veriyor: Atatürk çağırdı, geldik be yav!”

Kökleri, Yunanistan Kavala Naipli Köyü’ne dayanan Sadrettin Soylu, artık misafir olarak gittiği Naipli Köyü muhtarı Yuvakim’in öyküsünü şöyle anlatıyor: “Naipli’nin muhtarı Yuvakim Esirbeyoğlu, Yozgat Akdağmadeni ilçesinin Urum Kavağı Köyü’nden. Annesi Rum, babası Ermeni. Adı Ermenice, soyadı Türkçe; Osmanlı-Rus Savaşı’nda esir düşen dedesinden geliyor. Bir ziyaretimizde yanımdaki arkadaşım ona ‘Mübadillik nasıl oluyor?’ diye sordu. Yuvakim başladı anlatmaya: ‘Memlekette (Yozgat) bize ‘Urum’ derlerdi. Geldik buraya; bize ‘Türk tohumu’ dediler. Ekonomik şartlar, hayat çok zordu. Babam, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya’ya gitmeye karar verdi. Almanya’ya yerleştik. Bize orada da ‘Türk’ dediler, çünkü Türkçe konuşuyoruz. Yıllar sonra tekrar Yunanistan’a geldik, şimdi ‘Almancı’ diyorlar. İşte mübadillik bu...”
Soylu, aynı kaderi paylaşan yaklaşık iki milyon aile olduğunu hatırlatıyor: “Gemilere bindirilip gönderilmişler. Buradan oraya bir milyon 200 bin civarında aile gitmiş. Oradan da buraya 650 bin aile gelmiş. Gemi Tuzla’ya yanaştığında bir kısmı iniyor, Kalafaki’ye (şimdiki Mahmutbey) yerleşiyor. Bir kısmı devam ediyor; Samsun, Bafra, Çarşamba’ya geçiyor. Akrabalarımın çoğunu tanımıyorum. Soyadlarımız farklı. Rastlantıyla buluşursak ne ala!”

BABAANNEM GERİ DÖNECEĞİ GÜNÜ BEKLEYEREK ÖLDÜ

10 yıllık geçmişi olan Lozan Mübadilleri Vakfı’nın İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti desteğiyle kurduğu Türkiye’nin ilk mübadele müzesi için Çatalca’dayız. Asırlık mübadele eşyaları henüz müzedeki yerini almamış ama 20 Aralık’ta açılış yapılacağı için çalışmalar son hız devam ediyor. Müzenin mimarı Sadrettin Soylu ile birlikte bize müzeyi gezdiren proje koordinatörü ve Vakıf Başkan Yardımcısı Atilla Karaelmas, bir 90 yıl öncesine gidiyor, bir bugüne dönüyor:
“Mübadelede şöyle bir kıstas var; İstanbul Rumları ve Batı Trakya Türkleri haricinde, Türk topraklarında yaşayan Rum Ortodokslar ile Yunanistan’daki Müslüman ahali yer değiştirecek. Bunların bir kısmı yaşadıkları yeri terk etmemek için hızlı bir şekilde din değiştirmiş. Yunanistan’daki Türkler Ortodoks olurken, Türkiye’deki Ortodokslar Müslümanlığı seçmiş. Orada evlenmiş, karısı ya da kocası Rum, aile bölünecek, ne yapsın? Benim ailemden de din değiştirip kalanlar olmuş. Gelenler de tekrar dönmek üzere gelmişler. Grebeneli babaannem tekrar döneceği günü bekleyerek öldü.”
Sadrettin Soylu geri dönme beklentisinin birinci kuşağın hemen hemen hepsinde olduğunu belirterek ekliyor: “Düşünsenize 100 yaşına gelmiş, hala Türkçe bilmiyor. Öğrenmemiş, o bir direnç. Mübadeleden sonra ana dilleri Türkçe olmayanlar çok büyük sıkıntı yaşamışlar. Ama burada da büyük bir dönüşüm var. İmparatorluktan Cumhuriyete geçiliyor, uluslaşma dönemi başlıyor. Babam tam bir Cumhuriyetçiydi. Atatürk’e toz kondurmazdı. O yüzden mübadil olduğumuzu bilirdik ama bu konu hiç konuşulmaz, anlatılmazdı.”

MÜZE BİNASI YANNİS ADINDA BİR RUMA AİT

Buna özellikle yabancı gazetecilerin şaşırdığını söyleyen Atilla Karaelmas devreye giriyor: “Yabancı gazeteciler birinci kuşakla konuşurken, acılar, dramatik öyküler, şikayetler bekliyorlar. ‘Nasıl geldiniz’ diye soruyorlar, cevap hep aynı: ‘Atatürk çağırdı, geldik.’ Her şeyin güllük gülistanlık olmadığı kuşkusuz ama birinci kuşak bunu bu iki cümleyle özetliyor. Çünkü o dönem o kadar büyük göçler ve savaşlar yaşanmış ki; kimsenin kimseyi şikayet edecek hali yok. Gemilerdeki ağır hastaları denize atmışlar mesela. Bugün için facia diyebileceğimiz trajik öyküler, o günlerde çok sık yaşandığı için olağan hale gelmiş. Bunu söylüyorlar ama şikayet anlamında değil.”
Bu sırada müze binasının önüne geliyoruz. Atilla Karaelmas, “Bulduğum kayıtlara göre bina Yannis diye bir Rum’a aitmiş” diyor. Önce taverna olarak kullanılan bina Cumhuriyet sonrası Ziraat Bankası şubesi olarak kullanılıyor. 20 Aralık’tan itibaren de 90 yıllık bir geçmişe ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor.

YUNANİSTAN’IN BEŞTE BİRİ TÜRKİYE’DEN GİTME

Her sene yüz binlerce Rum Patrikhane ziyareti için İstanbul’a geliyor. Gelenlerin yüzde 30’u Türkiye’den gitme ailelerin çocukları ve torunları. Çünkü Türkiye’den giden Rum sayısı 1 milyon 200 bin. Yunanistan’ın nüfusu ise o sıra 4.5 milyon. Kaba bir hesapla Yunanistan’ın beşte birini buradan gidenler oluşturuyor. İkinci-üçüncü kuşakların ilgisini de çekecek müzede Türkiye’den gidenler için de bir bölüm açacağız. Yunanistan’a yerleşen Türk uyruklu Rum Ortodoksların elindeki eserleri toplamaya girişeceğiz. Gerçi Yunanistan’da birkaç mübadele müzesi var. O müzelerle de karşılıklı sergileme yapabiliriz. Bu arada bir göç araştırma merkezi projemiz de var. Dünyada her 30-35 kişiden biri göç etmiş aile bireyi. Bu, Türkiye’de Güneydoğu’dan göçlere kadar indirgerseniz her dört kişiden biri olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye en çok göçe uğramış ülkelerden olduğu halde bir göç araştırma merkezimiz yok. Mübadele meydanı ve mübadele anıtının da yer alacağı bu komplekste, araştırmalar tek taraflı olmasın diye bir de göç araştırma merkezi kurmak istiyoruz. Onun için AB ve Dünya Bankası fonlarına da başvuracağız.

MÜBADELENİN SEMBOLÜ: GÜLCEMAL GEMİSİ

Türkiye Cumhuriyeti yeni bir cumhuriyet ve 650 bin kişiyi oradan buraya taşımak ciddi problem. Taşıma için gemi kiralanıyor. Her nedense 15-20 gemiden sadece biri öne çıkıyor: Gülcemal. Adını Sultan Reşad’ın annesinin isminden alan ve Bedri Rahmi, Orhan Veli gibi şairlere ilham veren Gülcemal gemisi mübadelenin neredeyse sembolü olmuş. Bizde geminin sadece bir fotoğrafı var. Fotoğrafı sergilemek işimize gelmedi. Epey araştırdıktan sonra zengin bir denizcinin bu geminin maketini yaptırdığını öğrendik. İzmir’de yaşayan Levanten bir koleksiyoner. Türk vatandaşı. Zor koşullarda ulaştık. Vakfı ve müzeyi anlattık, maketi müzeye bağışladı. Müzede mübadele sırasında kişilerin yanında getirdiği eşyalar var. Çeyizlik eşyalar kuru nane ve lavantayla özenle korunmuş. Gelinlikten yatak örtüsüne kadar, peşkirler, danteller, kıyafetler neredeyse ilk günkü gibi. Bektaşi kültürü var ya birkaç rakı kadehi geldi. Dokuma tezgahını parçalara bölerek getirmişler. Selanik’te besteci bir ailenin el yazması nota defteri geldi. Müzik aletleri var. Çok sayıda çatal bıçak gibi mutfak eşyaları, tapu belgeleri, aile fotoğrafları hepsi sergilenecek. Türkiye’den gidenlerden de iki eşya var. Biri 1910’dan kalma bir makas, diğeri de bir başörtüsü. Onların daha çok sıkıntı ve acı yaşadıkları kuşkusuz.

Kaynak:  http://www.lozanmubadilleri.com/haberdetay.asp?ID=2372
     

Devamını Oku
Gönderen gelibolu lozan mubadilleri derneği on 14 Aralık 2010 Salı
0 yorum
kategori: | | edit post

Mübadele çocukları karşı kıyıda bir aradaydı...



Bursa'dan Kastorya'ya göç ettirilen Rum mübadiller, ikinci, üçüncü ve dördüncü kuşak Yunanistan mübadili Türkleri ağırladı. 

babalarının, öküz arabalarıyla yola çıkıp geride bıraktığı topraklarda bu sene de merak, bol gözyaşı ve birbirine karışan Rumca-Türkçe sözcükler vardı... Yunanistan'dan göç etmiş mübadillerin 84 yıllık hasreti dört güne sığdırıldı...


BAHAR ÇUHADAR

DRAMA/GIANNITSA - Gece yarısı, İstanbul'dan hareket etmeye hazırlanan iki otobüs dolusu insan 'Selanik yolcuları!' diye seslenen Lozan Mübadilleri Vakfı Genel Sekreteri Sefer Güvenç'in sesiyle, yerlerini alıyor. Yaş ortalaması hayli yüksek olan 70 civarında mübadil, anne-baba yadigârı toprakları görmek üzere yola koyuluyor. Selanik'i, Vodina'yı, Karaferya'yı, Yenice'yi, Serez'i, dedelerinden, anneannelerinden masal tadında dinledikleri köyleri, evleri görmek için... Çantalarında, eski zamanlarda yaşanan evleri gösteren fotoğraflar, akıllarında 'derenin arkasına, tarlanın önüne düşen' bahçe tarifleri, içlerinde müthiş bir heyecanla...
84 yıl önce, ortalığın toza dumana bürünmesinin ardından devlet adamlarının anlaşmalar imzaladıkları yıllardan kalma bir hüzün onlarınki. Sözleşme kesin: Oradakiler gelecek, buradakiler gidecek! Bir de isimleri olacak: 'mübadil!'

1923'ün ocak ayında Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan'ın 'Batı Trakya dışında yerleşik Müslüman Türkler ile İstanbul dışında yerleşik Rum Ortodokslar zorunlu göçe tabi tutulacaktır' kararını alan mübadele sözleşmesi, 2 milyona yakın insanı bir kıyıdan ötekine atmıştı. Kâğıt üstünde basit bir değiş tokuştan ibaret olan sözleşme, Yunanistan'a göç eden 1 milyon 200 bin Rum, Türkiye'ye göç eden 600 bin Türk için yepyeni yaşamlar anlamına geliyordu. Ne yaşananlar unutuldu, ne karşı kıyıda konuşulan dil, ne türküler, ne yemekler...


84 yıl sonra anne evinde...

"Siz hepisi Türksünüz?" Pazarlar ya da yeni adıyla Agora Köyü'nde, grupla karşılaşan Maria ve Sofia, karşılarında köyden göç eden mübadillerin çocukları olduğunu anlayınca, başlıyorlar anlatmaya: "Anam-babam Bursa'dan geldi. Geldiklerinde Rumca bilmiyorlarmış. Şimdi çocuklarımın hepsi Türkçe konuşabiliyor..." Israrlar üzerine, babasından öğrendiği türküye başlıyor Maria, 'Pencereden kar geliyor...' diye, sonra 'Söyledikçe babamı hatırlıyorum' diyor, susuyor...

Annesinin, 12'sindeyken ailesiyle yola çıkıp geride bıraktığı Pazarlar'a, oğlu ve yeğeniyle gelen 74 yaşındaki Feruze Sayın, annesinin tarifleri ve köylülerin rehberliğinde, köyde kalan tek tük Türk evinden biri olan evini buluyor.

"Yukarı mahallede, önünde kayrak taşları, bulgur sokusu olan iki katlı ev... İşte burası!" Feruze Hanım 'Ah annem sağ olsaydı da görseydi buraları' derken anlatmaya başlıyor: "Gelip, falanca gün gidiyorsunuz demişler. Rumlar gelmiş, altı ay birlikte yaşamışlar. Sonra az bir eşyayla öküz arabalarına binip Samsun'a doğru yola çıkmışlar."

Evin önünden küçük bir hatıra alınıyor, bir parçacık toprak...
Her mübadele öyküsü biraz daha hüzün ama bir o kadar da mutluluk yayıyor gruba... Bursa'nın Gölyazı ilçesinden gelen Rumların yerleştiği Kastorya'da, pırıl pırıl bir gölün kenarında buluyoruz kendimizi ikinci gün... Kastorya Küçük Asyalılar Derneği üyeleri kucaklayarak karşılıyor misafirlerini.

Samsun'dan göç etmiş bir ailenin kızı olan Afrodit, Veria'lı babaanne ile Edessa'lı dedenin torunu Nurdan Yazıcı'yı "Kızımsın sen benim, oğlun da torunum" diyerek çekiyor yamacına... İlk geldiklerinde kasabadakilerin anne-babalarına nasıl da yabancı davrandığını, bölgedekilerin hâlâ kızınca onlarla 'Türk' diye alay ettiklerini anlatıyor.

Gölde süzülen teknenin her köşesinde başka bir çift Rum ve Türk mübadil, geçmişi deşiyor. 60'ını, 70'ini çoktan aşmış, anne babalarından öğrendikleri Türkçeyi konuşturan Rum mübadillerin mırıldandığı türkülere eşlik ediliyor... 'Çanakkale içinde vurdular beni'yi mırıldanan 60'ı devirmiş Evdoksia Kerizoğlu'nun babası, Yunanistan'a göç ettiğinde 12 yaşındaymış: "Babamın ana-babası yolda ölmüş. Babam ölmeden bir saat önce kendi kendine Türkçe gazel okudu. 'Babam var idi babam yok, anam var idi anam yok, kardeşim var idi kardeşim yok. Kim alacak beni...' diye."


'Alın, bütün toprağı alın!'

Türkiye'den gelen grubu ağırlayan Küçük Asyalılar Derneği Başkanı Angeliki Papamantzatis, 1924'te bölgeye Bursa'nın Gölyazı (Apolyont) ilçesinden, aynı köyden 1000 Rum'un geldiğini anlatıyor: "İlk kuşak çok sıkıntı yaşamış. Sonra gidip, Apolyont'u gördük ve derneği kurduk. Kültürümüzü yaşatmaya çalışıyoruz."
"Oy Durutlar Durutlar, gezdim sokaklarını, inkâr etme sevgilim, öptüm yanaklarını..." 94 yaşındaki Adil Turgut'un adına besteler yaptığı Durutlar (Proastio) köyündeyiz. Köy meydanının yukarısındaki evlerden birinin avlusunda, Yunanca-Türkçe birbirine karışmış, ev sahibesi Kleriki Papadapulos gelenleri kucaklıyor. Adil Turgut bu sefer yok ama kızları, torunları, hediyeleriyle avluda hazır durumdalar.

Turgut ailesinden genç, yaşlı 12 kişi, babalarının, dedelerinin yaşadığı evin avlusunda, Adil beyin küçük bir çocukken altı ay boyunca beraber yaşadığı Anadolu'dan gelen Rum ailenin kızı Kleriki'den ortak anılar dinliyor: "Bizimkilerle Adil beyin ailesi altı ay aynı evi paylaşmış. Hiç tartışma yaşamışlar. Bir gün, Türk ailenin kızlarından biri ikonanın önündeki kandili söndürmüş. İki ailenin büyükleri onu azarlamış, âdet olduğunu anlatmışlar, bir daha yapmamış. Düşünün, yaşanan en olumsuz anı bu."

Ve ayrılık vakti. Adil beyin torunları, evlerinin bahçesinden, bir avuç toprak almak için iznini alıyor, Kleriki'nin. "Alın! Bütün toprağı alın, evi de alın..." diye sesleniyor ev sahibi, 'Yine gelin, hep gelin' diyerek uğurluyor Turgut ailesini.


'Kültür mirası korunacak'

"Bütün göç öyküleri hüzünlüdür. İnsan köklerinden, sevdiği topraklardan, komşularından kopmak istemez. Babaannem bize hep Karacaova'yı, dedemin kendisi binmek için yetiştirdiği tayına binemeden bir gece yarısı gelen Yunan askerleri tarafından alınıp götürülmesini anlatırdı. Babaannem, dedem sevdalı oldukları toprakları bir daha hiç göremedi." Sözlerin sahibi Hakkı Yazıcı'nın, dedesinin atlarının koşturduğu Edessa'ya (Vodina) ikinci ziyareti. Mübadeleden önce, Balkan Savaşı sırasında çetelerden kaçarak İstanbul'a ardından da Manisa'ya yerleşen babaanne ve dedenin Edessa öyküleri kuşaktan kuşağa yayılmış. Edessa'nın bereketli topraklarında akan şelalelerin karşısında, şimdi 10 kişi olarak gelen aile, geçmişi anıyor...

Yenice (Giannitsa) ziyaretinin ev sahipliği belediye başkanına düşüyor: "Bazı şeylerin zor görünse de pratikte kolay olduğunu görüyoruz. Bu etkinlikler için açık zihniyetli, geriye değil, geleceğe bakan insanlar olmalı. Yenice, Türkler için de bizler için de çok önemli. Kültür mirasını koruyacağız. Yenice, Bursa'nın Nilüfer ilçesiyle kardeş şehir olacak." Bu müjdeye karşılık bir söz de Lozan Mübadilleri Vakfı Başkanı Ümit İşler ve Genel Sekreteri Sefer Güvenç'ten geliyor:

"Geçen yıl bize restorasyonun başlayacağını söylediler, bu sene gördük ki çalışmalar başlamış. Biz de Türkiye'de kiliselerin, manastırların restorasyonu için çalışacağız. Mübadeleden kalan mirası yaşatmak için, her iki hükümeti harekete geçireceğiz. 80 yıldır hükümetler uyudu ama biz uyandık. Kültür mirasımızı ayağa kaldıracağız."

Gece yarısı sınırı bu sefer ters yönden geçerken, 'sınırların anlamsızlığını' sorgulayan ifadeler var, yüzlerde. Akıllarında, Butkova'lı köylülerin Adana'ya, Kastorya'lıların Bursa'ya, Işıklarlıların Fulacık'a gönderdiği selam...
Lozan Mübadilleri Vakfı'na 212 2456155 No'lu telefondan ve lozanmubadilleri@ttnet.net.tr adresinden ulaşılabilir.


Yenice'nin 'sahibi' geri döndü!

Gezinin son günü, Giannitsa'nın, eski adı ile Yenice-i Vardar'ın 'asıl sahipleri' ile gezmek gibi bir lükse sahip oluyor grubumuz. Şaka değil, geziye oğlu ve eşiyle katılan emekli deniz subayı Ersin Evranos, Yenice'yi fetheden, şehri kuran Gazi Evranos'un büyük torunu. Şehirde Gazi Evranos'un izine her yerde rastlamak mümkün. Gruptan arada 'Kenti geri almaya geldik' esprileri yükseliyor.

Kalabalığa kenti tanıtan Yenice Belediye Başkanı, Osmanlı döneminden kalan, Gazi Evranos'un yaptırdığı eserlerin restore edildiğini anlatıyor. Yenice'deki Küçük Asyalılar Derneği Başkanı Eleni Mavrokefalidis ve belediye başkanı eşliğinde gezilen türbe Gazi Evranos'a ait. 1370 ile 1380 arasında şehri kuran Evranos'un kemikleri de türbede bulunmuş. Kemikler, DNA analizinin ardından türbede sergilenecek. Kentte Osmanlı döneminden kalma bir saat kulesi, hamam, İskender Camisi isimli bir camii ve bir Ahmet Evranos türbesi var.


Kaynak:  http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=225019

Devamını Oku
Gönderen gelibolu lozan mubadilleri derneği on 5 Aralık 2010 Pazar





Birinci kuşak Kayalar mübadillerinden Adil Turgut vefat etti. 1912 yılında Kayalar'ın Durutlar köyünde doğan Turgut 'un cenazesi bugün (2 Aralık 2010 Perşembe) ikindi namazından sonra Karagümrük'teki Canfeda Hatun Camii'nden kaldırılarak Edirnekapı Şehitliği'nde toprağa verilecek. Turgut ailesiyle tüm mübadillere baş sağlığı dileriz. Allah rahmet eylesin.
Yönetim Kurulları.


LOZAN MUBADİLLERİ DERNEĞİ ADİL AMCANIN ANISINA 2006 YILINDA  DOĞDUĞU EVİ ZİYARET ETMİŞ VE SİTESİNDE PAYLAŞMIŞTI. ZİYARET ANILARINI BUGÜN BİR KEZ DAHA YAYINLIYORUZ.


Durutlar , bu köy Gezimize tren ile katılıp “rant a car” vasıtası ile bizi izleyen Durgutlu Ailesinin köyü. Durgutlu ailesinin reisi Adil Amca 95 yaşında, doğduğu köyü ziyaret etmek için burada, arabadan iner inmez kapıldığı heyecan yüzünden okunuyor.

Durutlar’da ki kahvehanenin pencerelerinde ki afişlerden anlıyoruz ki burasının mübadilleri pontus kökenli, camlara kin ve nefret saçan afişler yapıştırılmış, biraz nasıl bir tepki alacağımızı bilmemenin kaygısı içinde selam verip yaklaşıyoruz. Daha ilk konuşmalarda anlıyoruz ki Selanik’te serpilen düşmanlık tohumları köylerde yeşerememiş ve yerini dostluk rüzgarlarına bırakmış.

İlk karşılaştığımız köylüye neden geldiğimizi anlatıp yardım istiyoruz. 80 yıl önceki evi nasıl bulayım gibi bir yaklaşım içerisinde iken Adil Amca yaklaşık bir yıl evlerini paylaştığı Pontus’lu komşusunun adını ve soyadını söyleyince kendimizi evin önünde buluyoruz.

Bahçelerinde bir anda onlarca kişiyi gören ev sahipleri gelenlerin bir de eski mülk sahibi olduğunu öğrenince şaşkınlıkları iyice artıyor. İlk şaşkınlığını atlatır atlatmaz ev sahibesi bizi evine davet ediyor, biz Adil Amca hasret gidersin diye bahçede beklerken ev sahibesinin o nazik sesini bir kez daha duyuyoruz. “-Olmaz hepiniz geleceksiniz.” Biranda evin verandasını ellerinde kola ve biralarla doluşan mübadiller dolduruyor.

Adil Amca ilk önce arkadaşını sorduğunda “uyudu” denmişti üzülmesin diye ancak üsteleyince öldüğünü öğreniyor. Susuyor Adil Amca.

Sessizliği Rum ev sahibesi bozuyor “benim annemler bir yıl beraber yaşamış” diyor. Evi paylaşmışlar ve zaman zaman sabahlara kadar süren sohbetler yapmışlar. Çok iyi anlaşmışlar, “ bir kere küçük bir çocuk kandili söndürdüğü için Türkleri uyarmışlar oda son olmuş bir daha yaşanmamış en ufak bir şey” diye anlatırken ev sahibi, Adil Amca’dan öğreniyoruz olayın kahramanının kim olduğunu “-Ablam yaptı” diyor ve susuyor. Herkes duygulanıyor, sanki babam ve oğlum filminden çıkmış gibi nemli gözlerini herkes birbirinden kaçırıyor.

Resimler geliyor bu arada hasret gidermek için herkes heyecan içinde bir şeyler soruyor geride kalanları 80 yılın karanlığından çıkarmak için. Burada kahvehanede ki o kin ve nefret afişinin gölgesi bile yok ilişkiler üzerinde, herkes bu oyunun farkında, biz kardeşiz diyoruz ve zamanı geldiği için ayrılıyoruz.

Arabalara doğru ilerlerken torunu koşarak geliyor Mihaliadis’in nefes nefese bir tesbih uzatıyor Adil Amca’ya “-Bu dedemden bize kaldı, bir arkadaşı olarak sizde kalsın istedik” diyor ve hediye ediyor Adil Amca’ya. Yine gözler doluyor bir sessizlik çöküyor ortalığa.

 Sessizliği Rum ev sahibesi bozuyor “benim annemler bir yıl beraber yaşamış” diyor. Evi paylaşmışlar ve zaman zaman sabahlara kadar süren sohbetler yapmışlar. Çok iyi anlaşmışlar, “ bir kere küçük bir çocuk kandili söndürdüğü için Türkleri uyarmışlar oda son olmuş bir daha yaşanmamış en ufak bir şey” diye anlatırken ev sahibi, Adil Amca’dan öğreniyoruz olayın kahramanının kim olduğunu “-Ablam yaptı” diyor ve susuyor. Herkes duygulanıyor, sanki babam ve oğlum filminden çıkmış gibi nemli gözlerini herkes birbirinden kaçırıyor.
Resimler geliyor bu arada hasret gidermek için herkes heyecan içinde bir şeyler soruyor geride kalanları 80 yılın karanlığından çıkarmak için. Burada kahvehanede ki o kin ve nefret afişinin gölgesi bile yok ilişkiler üzerinde, herkes bu oyunun farkında, biz kardeşiz diyoruz ve zamanı geldiği için ayrılıyoruz.
Arabalara doğru ilerlerken torunu koşarak geliyor Mihaliadis’in nefes nefese bir tesbih uzatıyor Adil Amca’ya “-Bu dedemden bize kaldı, bir arkadaşı olarak sizde kalsın istedik” diyor ve hediye ediyor Adil Amca’ya. Yine gözler doluyor bir sessizlik çöküyor ortalığa.

Kaynak: http://www.lozanmubadilleri.com/haberdetay.asp?ID=2366

Devamını Oku
Gönderen gelibolu lozan mubadilleri derneği on



















İKİ VEFAT
.................
Aydın Mursallı'daki birinci kuşak Duvrunsta (Grebene) mübadili Saliha Gültoplar ile Selimpaşa'daki birinci kuşak Renda (Nasliç) mübadili Cemile Kalamaz vefat etti. 107 yaşında ölen Gültoplar Mursallı'da, 90 yaşında ölen Kalamaz Selimpaşa'da toprağa verildi. Merhumelere Allah'tan rahmet yakınlarına baş sağlığı diliyoruz. 


Gelibolu Lozan Mubadilleri Derneği.

Devamını Oku
Gönderen gelibolu lozan mubadilleri derneği on 9 Kasım 2010 Salı
0 yorum
kategori: | | edit post

   




Giritli Yazar Ali Ekrem Erkal'ı kaybettik

Mübadele’den önce Söke’ye yerleşmiş bir aileye mensup Ali Ekrem Erkal, Girit ve Giritli Türklerin sosyal yaşantıları, özellikleri ve inançları konularında araştırmalar, incelemeler yaparak geride bizleri aydınlatan, bilgilendiren kitaplar bırakmıştır.

Köklerine olan ilgisi “Girit Fethi Tarihi” isimli el yazması kitabın yazarını araştırmasıyla başlamıştır. Eserin Ustazade Mehmet Yunus Bey’e ait olduğunu ispatlamasının ardından, kitabı yayına hazır eden Erkal, daha sonra “Girit İsyanları” kitabını yazmıştır. Üçlemenin son kitabı ise “Geleneksel Kültürüyle Türk Girit”tir. Bu son kitapta yazar, babaannesinin anlattığı masallara, fıkraları, anekdotlara, kendisinin Girit gezilerinden hikayelerine, adaya özgü yemeklere, eski Giritlilerin fotoğraflarına yer vermiştir. Kitabın temelini ise Giritlerin ‘madinades’ dedikleri, sadece Girit’e özgü maniler oluşturmaktadır.

Ayrıca yazarın “İzmir Kızlarağası Hanı” ile “Kore Resimli Savaş Anıları” ölümsüzleşen diğer kitaplarıdır.


Kendisine Allah’tan rahmet, sevenlerine başsağlığı diliyoruz.

Gelibolu Lozan Mübadilleri Derneği Yönetim Kurulu

 






Devamını Oku
Gönderen gelibolu lozan mubadilleri derneği on 7 Kasım 2010 Pazar
0 yorum
kategori: | | edit post



Devamını Oku
Gönderen gelibolu lozan mubadilleri derneği on 4 Ekim 2010 Pazartesi
0 yorum
kategori: | | edit post


















2010 YILI YÖNETİM KURULU
  1. EROL OKUYUCU Başkan 
  2.  KORAY AKKUŞ Üye 
  3.  ZİYA NUR ÜZMEZ Üye 
  4.  SERVET İRKİN Üye 
  5.  NİHAT DEMİRSU Üye
  6.  CENGİZ CANDAN Üye (vefat)
  7.  CAN MİLDON Yedek Üye
  8.  HAŞMET MARUK Yedek Üye 
  9.  YUSUF TAŞKAN Yedek Üye
  10.  SÜLEYMAN SİNAN ONAY Yedek Üye
  11.  HASAN AVCI Yedek Üye 
  12.  MEHMET GÖZÜTOK Yedek Üye 
  13.  BAHTİYAR ERGÜN Yedek Üye 
  14.  MURAT ÖZEN    Üye


2010 YILI DENETİM KURULU 

  1. MAHMUT CANKARA    Başkan
  2. ŞAKİR YILMAZ ÖZERGENE    Üye
  3. APTULLAH OKUYUCU    Üye
  4. HÜSEYİN ÖZEN    Üye
  5. MECİT ACARI    Yedek Üye
  6. İBRAHİM ALAN    Yedek Üye

Devamını Oku
Gönderen gelibolu lozan mubadilleri derneği on
0 yorum
kategori: | | edit post




Türkiye'nin ilk mübadele müzesi

Kasım ayında ziyaretçilere kapılarını açacak

  İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı Kültürel Miras ve Müzeler Direktörlüğü çalışmaları kapsamında, Lozan Mübadiller Vakfı ve Çatalca Belediyesi işbirliğiyle Türkiye’nin ilk Mübadele Müzesi Çatalca’da açılacak. Müze ziyaretçilere kapılarını önümüzdeki Kasım ayında açacak. Lozan Antlaşması’nın Mübadele Sözleşmesi sonucu göçe tabi tutulan herkes, sandıklarda sakladığı giyim eşyası, mutfak aleti, yazılı belge, fotoğraf ve her türlü anı eşyası ile müzeye katkıda bulunabilecek.
Müze, mübadele öncesinde Rumların yaşadığı Çatalca Kaleiçi Mahallesi’nde yer alacak. Bitişiğindeki meydan ise "Mübadele Meydanı" olarak düzenlenecek ve meydana Mübadele Anıtı dikilecek.

Kaynak: http://www.haberturk.com

Devamını Oku
Gönderen gelibolu lozan mubadilleri derneği on 16 Ağustos 2010 Pazartesi
0 yorum
kategori: | | edit post




Çatalca-Neapoli Kültürler Arası Dialog Etkinliklerinin
Konuğuyduk

Türk Yunan dostluğuna katkı sağladığı  düşünülen "Çatalca-Neapoli Kültürler Arası Dialog" projesi çeşitli kültürel ve sanatsal faaliyetleri bünyesinde barındırmaktadır. Proje kapsamında Neapoli Belediyesi Personeli ve bir grup Neapoli halkı 17- 18 Temmuz 2010 tarihlerinde Çatalca'da misafir edilmiş, proje faaliyetleri belediye personeli ve Çatalca halkıyla birlikte gerçekleştirilmiştir.

Kültürler arası diyaloğun gelişmesi, Kültürümüze ve tarihimize ilişkin müşterek bilgilerin paylaşılması, Çatalca Kültürünün Neapoli halkına tanıtılması, Avrupa Birliği'ne katılım sürecinde yöresel anlamda ilişkiler kurarak sürece destek vermek amacını taşıyan bu projenin Türk Yunan dostluğuna ve .Avrupa Birliği'ne katılım sürecine katkı sağladığı kaçınılmazdır.
 

Lozan Mübadilleri Vakfı ve Büyük Mübadele Derneği'nin sponsorluğunda, Çatalca Kaymakamlığı ve  Çatalca Lisesi'nin de destekleriyle gerçekleştirilen bu etkiliğe Gelibolu Lozan Mübadilleri Derneği olarak katılım yaptık ve dostlarla birlikte olmanın sonsuz hazzını yaşadık.


  

Büyük Mübadele Derneği üyesi Dr. Oğuz Altay, Lozan Mübadilleri Vakfı genel Sekreteri Sefer Özgüvenç, Gelibolu Lozan Mübadilleri Derneği Başkanı Erol Okuyucu,  ve LMD Başkanı Esat Ergelen  Çatalca Sofra Restaurant'ta bir sohbet anı.

 


 Yunanlı ve diğer konuklarla birlikte yenen yemekten bir kare.


Gelibolu Lozan Mübadilleri Derneği Başkanı Erol Okuyucu ve Çatalca Belediye Başkanı Cem Kara bir sohbet anında.








Etkinliğe katılan konuklara tarihi Topuklu Meydanı'nda folklor gösterisi düzenlendi, Etkinliklerde, Edessa (Vodina) Mübadilleri Derneği'nin folklor ekibi ile Nasliç Belediyesi'nin folklor ekipleri birer gösteri yaptı.

Çok başarılı bir organizsayon gerçekleştiren Çatalca Belediyesini ve organizasyona sponsorluk yapan Lozan Mübadilleri Vakfı ve Büyük Mübadil Derneği temsilcilerini, ayrıca organizasyona katkıları büyük olan Çatalca kaymakamlığı ve Çatalca Lisesi'ni gönülden kutluyoruz.

Haber ve fotoğraflar Bahtiyar Ergün 

 

Devamını Oku
Gönderen gelibolu lozan mubadilleri derneği on 19 Temmuz 2010 Pazartesi
0 yorum
kategori: | | edit post



Mübadele konusu Türk edebiyatında ne yazık ki hakkıyla işlenmemiş, önemi fark edilmemiş bir konu. İstanbul Erkek Liseliler Eğitim Vakfı Müdürü Levent Deniz, mübadele ile ilgili bir roman çalışmasına imza attı. Şükrü Levent Deniz’in kaleme aldığı “Midilli’de Söğüdün Gölgesinde” isimli roman çıktı. Türk Edebiyatında yeterince ele alınmamış “Mübadele” konusunu içeren ve Türk Yunan dostluğunu vurgulayan romanı seçkin kitapçılardan temin edebilirsiniz. Nisan ayının ikinci yarısında ilk basımı gerçekleştirilen kitabın tanıtımını ve kapak görselini sizlerle paylaşmak istedik. Ayrıca, ayrıntılı bilgi için www.midilli.tc adresine de göz atabilirsiniz.


"Göç ediyoruz dedi kaptan; şivesinden Rum olduğu anlaşılıyordu. Sigarasından bir nefes aldıktan sonra sordu:
"Siz kimlerdensiniz, nereye gidiyorsunuz?"
"Biz Midilli'nin Ağra Köyü'ndeniz, biz de göç ediyoruz, Anadolu'ya." dedi babam.
"Kader." dedi kaptan. Kendi teknesinin içine doğru, soğuktan birbirlerine sokulmuş, bitkin ve üzgün oldukları belli olan kadın ve çocuklara acıyan gözlerle baktı. Derin bir iç çekip ekledi:
"Biz Ayvalık'tan Midilli'ye, siz Midilli'den Ayvalık'a..."
Sigarasından tüm ciğerlerini dolduracak kadar güçlü bir nefes daha çekti ve konuşmasına devam etti:
"Duymadınız daha galiba. Smyrni dün sabah düştü." 

Tanıtım Yazısı'ndan


 Haberi gönderen:

Elif Posos Devrani (İEL'99)

İstanbul Erkek Liseliler Eğitim Vakfı
Stratejik İletişim Sorumlusu

Türkocağı Caddesi No:4
34120 Cağaloğlu - İstanbul / Türkiye
Telefon +90 212 514 01 47/117
Faks +90 212 512 63 62

Devamını Oku
Gönderen gelibolu lozan mubadilleri derneği on 18 Haziran 2010 Cuma
0 yorum
kategori: | | edit post

DRAMA KÖPRÜSÜ BULUNDU; PEKİ YA DEBRELİ HASAN’IN MEZARI NEREDE?




“Drama köprüsü Hasan dardır geçilmez,
Soğuktur suları Hasan bir tas içilmez.
At martinini Debreli Hasan dağlar inlesin,
Drama mahpusunda Hasan Kara kedi dinlesin...”

 “Ben mübadilim” deyip de bu türküyü bilmeyen adama DNA testi yaptırmak caiz olsa gerek! Bizim kızancıklar arasında Debreli Hasan türküsü öylesine meşhurdur ki teşbihte hata olmaz, yarı yarıya milli marş bile kabul edilir.

 Peki kimdir Debreli Hasan? Nerede doğmuş, nerede yaşamış, nerede ölmüşür? Gerçekten Debreli midir; yoksa Rumeli Türkçesiyle “söyle be Hasan” manasında “De bre Hasan” diye mi okunmalıdır bu türkü? Bütün bunları bilmiyoruz.

Yakın zamana kadar türküde bahsi geçen ve bizim köşemize ismini veren Drama Köprüsü’nün nerede olduğunu da bilmiyorduk. Ta ki Lozan Mübadiller Vakfı kaynaklı “Drama Köprüsü bulundu” haberini işitinceye kadar...

www.samsunmubadele.org.tr adresinde de yer bulan bu flaş haberden öğreniyoruz ki Drama Köprüsü, meğer tarihi bir su kemeri imiş. Drama'da yaşayan yerel tarihçi olan Drama Küçük Asyalılar Mübadiller Derneği Başkanı Nikos Latsistalis, uzun yıllardır devam eden çalışmalar sonunda, Yunanistan’ın Drama kentine bağlı Nikiforos ve Karyafiton köyleri arasında uzanan tarihi su kemerini keşfetmiş.

Türküden öğreniyoruz ki Drama Köprüsü geçilmeyecek kadar dar imiş. Bu su kemeri de dışarıdan bir köprüye benziyor, ama yalnızca yarım metre genişliğinde... Türkünün ikinci dizesinde sözü geçen “soğuktur suları bir tas içilmez...” şifresi de bir su kemerine işaret ediyor olabilir mi?

Drama Köprüsünün bu su kemeri olabileceğine dair bir kuvvetli iz de köprüye yakın iki köyün eskiden Türkler’in oturduğu mübadil köyleri olması: Nikiforos bundan doksan sene önce Nusratlı idi, Karyafiton ise Kozluköy...

Bu iki köyden gelen mübadillerin torunları büyük ölçüde Samsun’da oturuyorlar şimdi. Dahası türküde Drama Mahpusunda Hasan’ı dinleyecek olan Kara Kedi’nin de sülalesi Samsun’un Aşağıçinik Beldesinde yaşıyor... Dolayısıyla “Drama Köprüsü bulundu” haberi en çok Samsunlu mübadilleri ilgilendiriyor olsa gerek.

Peki kimdi gerçekten bu Dramalı Hasan? Hakkında bildiğimiz çok az şeyden birisi tıpkı İngilizler’in Robin HOOD’u gibi zenginden alıp fakire dağıtan bir eşkiya olduğu... “Yanko Çorbacıdan istediği beş yüz liracıklar” ile fakir gençleri evlendirdiği anlatılan Debreli Hasan, basbayağı bir eşkiya olduğu halde Samsunlu yaşlı mübadiller bir sevgi ifadesi olarak ondan “Hasancık” diye bahsederler. Belli ki Balkan Harbi’yle beraber 1912-1923 arası Rodop Dağları’nda yaşanan otorite boşluğunda Debreli Hasan gibi eşkiyalar haklıyla haksızı ayırma vazifesini üstlenmişler. Kimbilir belki de Yunanlı ve Bulgar askerlerinin mezaliminden Müslüman halkı korumaya çalışmışlar...

Debreli Hasan hakkında bildiğimiz çok az şeyden birisi de Ege Dağları’nın ünlü eşkiyası Çakırcalı Mehmet Efe ile aynı dönemde yaşadığıdır. Yirminci yüzyılın başlarında Osmanlı coğrafyasında yaygın olan “Çakırcalı’dan geçsen Debreli’den geçemezsin...” sözünden çıkartıyoruz bunu. Kısaca “Çakıcı” olarak nam salmış olan Çakırcalı Mehmet Efe, İzmir, Aydın ve Denizli havalisinde hüküm sürmüştür. Halkın sevgisini kazanmış bir efe olan Çakıcı Efe’nin de türküsü, tıpkı Debreli Hasan’ınki gibi meşhurdur:

“İzmir'in kavakları,
dökülür yaprakları
Bize de derler Çakıcı... Yar fidan boylu,
Yakarız konakları”

Çakırcalı Mehmet Efe hakkında neredeyse herşeyi biliyoruz: 1872’de İzmir’in Ödemiş ilçesine bağlı Türköne (O zamanki adı Ayasurat) köyünde doğmuştur. Babası efelik geleneğinden gelen ve daha sonra Boşnak bir zaptiye tarafından öldürülen Koca Ahmet Efe’dir. 1893’te dağa çıkmıştır. Ömrü boyunca hem zaptiyelerle, hem yöredeki diğer çetelerle defalarca çatışmaya girmiştir. Öldürdüğü çete reisleri arasında halk arasında “Kamalı Efe” olarak nam salan ünlü bir zeybek de vardır. Yörenin zenginlerini yol, köprü ya da çeşme gibi imar işleri yapmaya mecbur ettiği bilinmektedir. Namazında niyazında bir adam olduğu halde adam öldürürken son derece acımasız yöntemler kullanmakta tereddüt etmemiştir. 1910’ların başında bir aralık günü Nazilli Karıncalıdağ’da girdiği bir çatışmada ölmüştür. İlk karısının adı Iraz, ikincisinin Fatma’dır. 1947’ye kadar Nazilli’de bir yol kenarında bulunan mezarı, daha sonra Ödemiş Kayaköyü mezarlığına aktarılmıştır. Hakkında Osmanlı arşivlerinde kayıtlı birçok resmi belge vardır ve yazar Yaşar Kemal, 1950’lerde Cumhuriyet gazetesinde hakkında yaptığı derlemeleri yayınlamıştır. Az sayıda bile olsa fotoğrafları bulunmaktadır.

Peki aynı dönemin iki eşkiyasından birisi hakkında neredeyse herşeyi biliyorken diğeri hakkında neden en küçük bir detay bilmiyoruz?

Ben bunu öncelikle yazılı kültürün yokluğuna bağlıyorum. İzmir ve bölgesinde var olan yazılı kültür geleneği, ne yazık ki Drama – Kavala – Sarışaban bölgesinde hiç yoktu.

Bu durumda tek kaynak sözlü tarih çalışmaları olabilirdi. Belki 1950 ile 2000 yılları arasında Samsun’da bu çalışmalar yapılabilseydi Debreli Hasan hakkında da iyi kötü birşeyler bulabilirdik. - Böyle yazdığım zaman hemşericilik yaptığını sanan eksik akıllılar bana bozuluyorlar, biliyorum - ama bu konuda kabahatin büyüğü, siyaset yapmaktan kültürel araştırma yapmaya vakit bulamayan bazı muhterem büyüklerimizdir. (Siyaset yapmayı becerseler ona da yanmayacağım!)

Her neyse... Türküyü yakanlar sanki Debreli Hasan’ın kayıplara karışacağını bilir gibi:

“Drama köprüsünü Hasan gece mi geçtin,
Ecel şerbetini Hasan ölmeden mi içtin?”

Diye sormuşlar ya... Ben de size sorayım: “Sakın Debreli Hasan mübadele gemilerinin birisiyle Samsun’a gelmiş olmasın? Bugün bir mübadil mezarlığının unutulmuş bir köşesinde uyuyor da acaba biz köyümüze giderken yanı başından geçip gidiyor olmayalım?”

Peki ama nerede? Çinik’te mi, Devgeriş’te mi, Selemelik’te mi, Alaçam’da mı, Tağna’da mı yoksa Demirciköy’de mi?

Bekleyelim bakalım, nasıl olsa bir gün meraklı bir Rum tarihçi, Yunanistan’daki adli kayıtları kurcalayıp bize birşeyler söyler!


Mümin BOZKURT

 


Yazının kaynağı
http://lozanmubadelesi.blogspot.com/

Devamını Oku
Gönderen gelibolu lozan mubadilleri derneği on 24 Mayıs 2010 Pazartesi
0 yorum
kategori: | | edit post

29 Nisan 2010 tarihinde Yunanistan Perea'dan ilçemiz Gelibolu'ya 100 civarında Yunanlı konuk geldi. Konuklarımız ilçemizin yanısıra ilçemize bağlı Galata, Yeniköy, Sütlüce köylerini de gezerek mübadele öncesi atalarının yaşadıkları yerlerde onlardan kalan izleri aradılar. Aşağıda onların bu gezilerinden hatırda kalan anlarının fotoğraflarını ve izlenimlerimizi görecek okuyacaksınız.

http://www.haberler.com/video-haber/iframe/video.asp?id=2031771

Yunanistan'ın Perea kenti belediye başkanı Aleksandris Loannis ve beraberindeki 100 kişi, İskele Meydanı'nda Belediye Başkanı Mustafa Özacar ve Gelibolu Lozan Mubadilleri Derneği Başkanı Erol Okuyucu tarafından çiçeklerle karşılandı.  

Mustafa Özacar ise ''Yıllar önce buradan giden atalarının yaşadıkları yerleri görmeye gelen dostları biz de memnuniyetle kabul ediyoruz. Dostlarımızı ağırlamaktan onur duyuyorum'' dedi.


   
  

Karşılama anından iki fotoğraf karesi



Konuklardan oluşan müzik topluluğu Celal Birsen meydanında Gelibolululara müzik ziyafeti sundular.




Ziyaretin Gelibolu dışındaki ilk durağı Yeniköy oldu. Köy meydanına giren otobüsleri gören köy halkı kısa bir şaşkınlıktan sonra konuklarına sıcak ilgi gösterip çabucak kaynaştılar. Ziyaretin başından sonuna kadar olaya fransız kalan köy muhtarını saymazsak köy halkı konukları ile yakından ilgilendiler, tercümanlar vasıtası ile anlaşmaya çalıştılar. Köyün kadınları konuklarına sıcak ekmek ikram ettiler.


Konuklar atalarının yaşadıkları evlerden birer kiremiti hatıra olarak aldılar. 


Ziyaretin ikinci durağı Fındıklı (Şeytanköy) köyüydü. Köyün muhtarının ve köy halkının ilgisi ve sevgisi görülmeye değerdi. Konukların çoğunun atalarının bu köyde yaşamış olması sebebiyle  konuklar bir anda köyün içerisine dağılarak onlardan izler aramaya başladılar.


Önceden kilise olan köyün camisi konukların ilk ilgi gösterdikleri yer oldu. Eski halini büyük ölçüde muhafaza eden camide bazı konuklar dua ettiler.


Cami çıkışında kendileri için konmuş güllerden alan konuklar memnun ve mutlu şekilde ziyaretlerini sürdürdüler.


İkram ve sohbet zamanı, konuklar köy halkının kendilerine ikram ettikleri yiyecek ve içecekleri memnuniyetle karşıladılar. Köyün kadınları hemcinsleri ile sıcak bir ortam oluşturmakta hiç zorluk çekmediler. Yeniköy muhtarının aksine Fındıklı köyü muhtarının ilgi alaka ve çabası takdir edilecek cinstendi. Köyden memnun bir şekilde ayrılan konuklar Sütlüce köyünde doğru yola çıktılar.


O günün son durak yeri olan Sütlüce'ye gelen konuklar köy içerisine dağılarak köylülerle tanıştılar ve kaynaştılar.


Yunanlı konuklardan Yorgo ve eşi atalarının yaşadığı evi bulabilmek için köylülerden yardım istediler, atalarının kendilerine tarif ettikleri izleri takip ederek köylülerin de yardımıyla aramaya koyuldular.


Köyün içindeki bir su kuyusunu bularak aradıkları eve ulaşmaya çalışan Yorgo ve eşine köyün yaşlılarından bir nine yardımcı oldu ve  hep birlikte ninenin rehberliğinde su kuyusuna doğru yola çıkıldı.

Yarım Türkçe'siyle yaşlı nineyle anlaşmaya çalışan konuğun ve ninenin diyalogları görülmeye değerdi.


Nine önde konuklar arkada su kuyusuna doğru yola çıkıldı.


 Aranan kuyu bulundu. :)

  
Kuyu başında bir hatıra fotoğrafı çektirmeden olmaz.


Aranan ev de bulundu, şimdi bu anı ölümsüzleştirmenin zamanı. Evde yaşayan ve konukları çok sıcak bir şekilde karşılayan aile ile birlikte çok anlamlı bir hatıra fotoğrafı ile haberin birinci bölümünü sonlandırıyoruz. Sonraki kısımda buluşmak üzere. :)

Haber ve yorum: Bahtiyar Ergün  (bahtiyarergun@hotmail.com) 

Devamını Oku
Gönderen gelibolu lozan mubadilleri derneği on 1 Mayıs 2010 Cumartesi
0 yorum
kategori: | | edit post

  

Şapçı Türk Azınlığı Kültür ve Folklor Derneği'nin organizasyonu ile Türkiye'ye İpsala'dan giriş yapan heyeti, Belediye Başkanı Mustafa Özacar, iskele meydanında karşıladı.

Özacar, karşılamada heyete, ''Sizlerin ziyaretinden oldukça mutluluk duydum. Batı Trakya Türk azınlığının kültür ve geleneklerinin

korunması ve bunun gelecek kuşaklara aktarılması için önemli bir görevi üstlenmiş bulunuyorsunuz. Çalışmalarınızda başarılar diliyorum. Gelibolu'ya hoş geldiniz'' dedi.

Heyetin rehberliğini yapan dernek genel sekreteri Tuncay Balta da, kendilerine gösterilen sıcak ilgiden dolayı ilgililere teşekkür etti.

Haber kaynağı: gelibolu.org

Devamını Oku
Gönderen gelibolu lozan mubadilleri derneği on 17 Nisan 2010 Cumartesi
0 yorum
kategori: | | edit post



4 Nisan 2010 Pazar Günü Sirkeci Garındayız


4 Nisan'da,
Deliormanlılar, Priştinelilerle buluşuyor;
4 Nisan'da,
Gostivarlılar, Gümülcinelilerle kaynaşıyor;
4 Nisan'da,
Sancaklılar, Bosnalılar el ele veriyor;
4 Nisan'da,
Selaniklilerle, İşkodralılar selamlaşıyor;
4 Nisan'da,
Prizrenliler, Üsküplülerle kucaklaşıyor;

Rumelililer omuz omuza veriyor…
         

Rumelili Hemşerilerimiz,

Binlerce yıllık bir öyküdür göç. Biraz umudun, biraz tedirginliğin, biraz heyecanın ama en çok da hüznün öyküsüdür. İnsanlar doğdukları toprakları ya gördükleri zulüm yüzünden ya da daha iyi bir yaşam umuduyla geride bırakır, yepyeni topraklara doğru yola çıkarlar.

Farklı şartlarda yapılan bu yolculukların simgesiyse trendir. Trenler; garları, vagonları ve düdükleriyle tüm göç, ayrılık ve kavuşma sahnelerinin vazgeçilmez aktörleridir.

Bizler gibi ailesi Rumelinin ve Balkanların dört bir yanından anavatana gelenler için ise daha da önemlidir trenler ve garlar. Yola çıktığımız yerler farklı olsa da vardığımız yer hep aynıydı, Sirkeci Garı. Yeni hayatımızın ilk adımı, ortak tarihimizin ilk sayfasıydı. Yani bir anlamda başlangıcımız, sıfır noktamızdı.

Bizler de bu anlamlı mekanda geçmişimizi selamlamak ve bugünümüzü kutlamak için her yıl bir araya gelmeyi amaçlıyoruz. Geçtiğimiz yıl ilkini yaptığımız "Bir Kofer, Bir Sandık" kutlamamızın ikincisini bu yıl 4 Nisan 2010 Pazar günü Sirkeci Garı'nda gerçekleştireceğiz.

Rumelinin çeşitli köşelerinden göç etmiş olan sizi ve ailenizi, kader birliği yaptığımız Sirkeci Garında birlikte olmaya davet ediyoruz.

Kosova Prizrenliler
Kültür ve Yardımlaşma Derneği
Yönetim Kurulu



BİR KOFER BİR SANDIK

Tarih: 4 NİSAN 2010 PAZAR
Saat : 13.00
Yer   : SİRKECİ TREN GARI

13:00-14:00        AÇILIŞ, FOTOĞRAF SERGİSİ, İKRAM
14:00-14:30        KONUŞMALAR
14:30-15:00        TRENİN GELİŞİ, CANLANDIRMA
15:00-15:20        PLAKET TÖRENİ
15:20-18:00        PROGRAM VE EĞLENCE













Devamını Oku
Gönderen gelibolu lozan mubadilleri derneği on 29 Mart 2010 Pazartesi
0 yorum
kategori: | | edit post

İzleyiciler

Ziyaretçi İstatistik

Site Sayacı