Devamını Oku
Gönderen gelibolu lozan mubadilleri derneği on 22 Aralık 2010 Çarşamba


rkiye’nin İlk Ve Tek Mübadele Müzesi Çatalca’da Açıldı...



  Çatalca Mübadele Müzesi’nin açılış kurdelesi 20 Aralık 2010 Pazartesi günü törenle kesildi. Törene Çatalca Halkı ve İstanbul’un çeşitli semtlerinden gelen mübadil kökenli vatandaşlar büyük ilgi gösterdi. Açılış törenine Fener Rum Ortodoks Patriği I. Bartholomeos’da katıldı.
Türkiye’de son iki yüz yılda Osmanlı İmparatorluğu’nun elinden çıkmış olan topraklardan sürekli göç almıştır. Böyle olmakla birlikte Türkiye’de bugüne kadar bir göç müzesi kurulmamıştır. Çatalca Mübadele Müzesi bu anlamda Türkiye’de bir ilk oldu.
 Mübadele Müzesinin açılış töreni saat 13.30’da Lozan Mübadiller Vakfı’nın Türk Sanat Müziği Korosunun konseriyle başladı. Yunanca ve Türkçe şarkıları seslendiren koronun sonrasında mübadele kökenli yurttaşlar piste çıkarak yöresel oyunlarını da sergilediler. Konser sonrası Lozan Mübadiller Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Atilla Karaelmas mikrofona gelerek, mübadele müzesi ile ilgili yapılan çalışmalar hakkında kısa bilgiler verdi. Karaelmas konuşmasında; 'müze kazandırılmasında emek veren herkese teşekkür ediyorum' dedi. Bu konuşmanın ardından, binayı Mübadele Müzesi yapılması üzere tahsis eden Ölçer Ailesi adına Ertuğrul Ölçer kısa bir konuşma yaptı. Ertuğrul Ölçer konuşmasında, ‘çocukluğumun, gençliğimin geçtiği doğup büyüdüğüm mahalle olan Kaleiçi Mahallesi 80’li yıllarda sit alanı oldu. Bu karardan sonra harabeye dönen binaları gördükçe içim sızlıyor. Bundan sonraki yapılacak çalışmalarla bu binalar restore edilecek ve tarihi binalarımız yenilenecek, Kaleiçi Mahallesi bir cazibe merkezi olacaktır’ dedi. Ertuğrul Ölçer'den sonra, BM Türkiye Temsilcisi Carol Batchelor kısa bir konuşma yaptı. Batchelor; “Mübadelede çekilen acıları bu müzeyle daha iyi anlıyoruz. Sadece Türk Yunan mübadelesi değil, bu müze zorla göç edenleri sembolize edecektir. Bu müze Türkiye’nin mültecilere karşı yardım severliğinin kanıtı olacaktır. Bu müze ve müzede sergilenenler; yerinden edilenlerin insani acıları neden yaşadığını ve bu acıların bir gün herkesin başına gelebileceğini hatırlamamıza yardımcı olacaktır” dedi. Batchelor “Müzenin yapımında emeği geçen herkese saygı ve sevgilerimi sunuyorum” dedi.  

 Bu konuşmanın ardından mikrofona gelen Fener Rum Ortodoks Patriği I. Bartholomeos,  'Bizler Patrikhane olarak, mübadelenin ilk günlerinden bugüne kadar geçen sürede dinsel, kültürel, eğitsel değerleri Ortodoks mübadiller ile paylaştık. Onları kaybetmenin acısını daima hissettik. Ninelerinin dedelerinin anılarını yad ediyoruz. Ruhlarının huzur bulması için dua ediyoruz. Geleneklerini paylaşıyoruz, müziklerini dinliyoruz. Keşke insanlar göçe zorlanmasaydı. Keşke herkes ait olduğu ve kendi iradesiyle yaşamak istediği yerde kalabilseydi. Mutlaka daha verimli hayatlar yaşanırdı o zaman. Mutluluğumuzun yanı sıra çok da duyguluyuz. Zira 90 yıl kadar önce vuku bulan insanlık tarihinin en büyük zorunlu göçlerinden biri olan mübadelenin bu yakadaki mensupları için, ilk defa biz müze açılmaktadır. Bu müze yıllardır savrulmuş olanları, gelenekleri, anıları, tarihi bilgileri, eşyaları derleyecek toparlayacak ve genç nesillere aktararak onlarla paylaşacaktır. Artık bahsettiğimiz değerlerin sığınacağı bir evi olacaktır. Kendilerine basit bir ev, kendi sosyal ve kültürel yaşamlarına göre inşaa edilmiş bir mekan içinde mübadillerin ruhlarının var olacağı bir yer. Mübadiller açlık ve sefaletin yanı sıra, yabancılık ile de mücadele ettiler. Türkiye'den göçen Yunan mübadiller de atalarının yaşadıkları yerleri görmeye geldiklerinde, kendilerini evlerinde hissediyorlar. Tarihi geri çeviremeyeceğimze göre bizler, barış ve kardeşlik ortamı sağlamalıyız. Müze sayesinde birçok dostumuz ve kardeşimiz buraları ziyaret edecek ve dostluklar, kardeşlikler büyüyecektir. Başta Çatalca Belediye Başkanı Cem Kara olmak üzere müzenin kazandırılmasında emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum” dedi.  


 
 Fener Rum Ortodoks Patriği I. Bartholomeos dostluk ve kardeşlik mesajı verdiği konuşmasının ardından konuşan Çatalca Belediye Başkanı Cem Kara, Çatalca’nın tarihinin çok geniş olduğuna dikkat çekerek, müzenin ilçe mahallelerindeki tarihi ve kültürel yapıların korunmasında bir lokomotif olduğunu söyledi. Başkan Cem Kara; “Toprağına, taşına, ilçesine, mahallesine sokağına sahip çıkan tarihini bilip geçmişinden yola çıkarak geleceğe inançla yürüyen saygıdeğer Çatalcalı hemşerilerim, hanımefendiler ve beyefendiler, geleceğimiz ışığımız aydınlığımız sevgili gençler, çok değerli mübadil dostlarımız hepiniz hoş geldiniz.  Bu anlamlı günde sizleri sevgi ve saygı ile selamlıyorum.   

 
 Buraya geldiklerinde ne otlatabileceği hayvanları, ne zanaatını gerçekleştirebileceği alet ve edevatları vardı. Elde yoktu, avuçta yoktu. Atalarınız bu topraklarda yeni bir hayat kurdular ve siz değerli evlatlarını vatanına, milletine, ülkesine hayırlı insanlar olarak yetiştirdiler  




  

Ben umut ediyor ve ilçe halkına güveniyorum ki tüm bu çalışmalar ve planlananlar kısa bir  süre içerisinde Çatalca’mızda hayat bulacak, istediğimiz ve arzu ettiğimiz sonuçlara ulaşılacaktır.
     Çatalca’mız kültürel miras ve sahip olduğumuz tarihi değerler konusunda önemli bir yerleşim yeridir. 1653 yıllık bir tarihi geçmişe sahip olan 150 km uzunluğundaki dünyanın en önemli ve en uzun su kemerleri bir mühendislik harikası olarak ilçemiz sınırları içerisindedir. Yine dünyanın 40 mil uzunluğu ile 3. En uzun surları olan Anastasia Surları, Silivri Karınca Burnundan ilçemiz Karacaköy Mahallesi Evcik Plajına kadar uzanmaktadır.
Sınırlarımızda bulunan bu eserler çok kısa bir süre içinde yapılacak çalışmalar sonucu gün yüzüne çıkartılacak ve dünyanın kültür mirası ilan edilecektir.



 



  Şimdi bu nesiller Çatalca Belediyemizle, 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı ile atalarının acılarını, hüzünlerini, sevinçlerini, neşelerini günümüze yansıtacak, o zamanın kültürünü günümüze aksettirecek bir müzeyi ilçemize kazandırdılar.Türkiye tarihinde bir ilk olan bu müzenin ilçemizde kurulması bizlere gerçekten çok büyük onur ve gurur vermektedir. Yaklaşık iki milyon kişinin mübadeleye tabi tutulduğunu düşünürsek, bu mübadelenin Türkiye’deki merkezinin Çatalca’da olacak olması bizleri mutlu etmektedir.




 Saygıdeğer konuklarımız.
 İşimiz müzenin açılması ile bitmiyor. Tarihi bir miras olan Kaleiçi mahallemizde ve ilçemizde restorasyon çalışmaları yaparak Çatalca’mızı tarihi bir kent kimliğine kavuşturmaya çalışacağız. Yapacağımız çalışmalar sizler için, genç kuşaklar için ülkelerin barışı ve kardeşliği için yapılacaktır. İlçemizde yakaladığımız bu sinerji ile kültür zenginliklerini ortaya çıkarmamız, gelecek güzel günlerinde habercisi olacaktır. Turizmi hareketlendirecek ve kültürel mirasımız olan evleri ve yapıları devletimizin, Avrupa Kültür Ajansının, sivil toplum kuruluşlarının ve halkımızın desteği ile restore edeceğiz.
 Müzemiz de İstanbul’un en şirin ilçelerinden bir tanesi olan Çatalca’mızın tarihini değiştirecek bir dönüm noktasıdır. Gelecek güzel günlerin habercisi umutlu günlerin katarı, bu gün açacağımız müzedir. Bu katarın peşinde ilerleyecek olan projelerimiz ile Çatalca köklü geçmişini de kullanarak İstanbul’un ve Türkiye’nin önemli kültür ve turizm merkezlerinden biri halini alacaktır.
     Kamuoyunda artık Çatalca konuşuluyor. İnsanlarımız Çatalca’yı merak etmeye başladı. Hep beraber esen bu olumlu rüzgâra göre yönümüzü belirliyoruz. Geleceği parlak, yaşanabilir bir Çatalca’yı yaratıyoruz. Bu yolda, bu yolculukta iyi ki varsınız, iyi ki bizimlesiniz.
     Avrupa kültür başkenti mübadele müzesinin düşünülmesinde, yapılmasında projenin hayata geçirilmesinde en büyüğünden en küçüğüne kadar katkı sunan, emek sarf eden, müzeye konulmak üzere bağışta bulunan herkese İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansına, Lozan Mübadiller Vakfına ve özellikle Atilla Karaelmas’a, Ölçerler Ailesine, Kaleiçi Mahallesi halkına, tüm Çatalcalı hemşerilerime, belediye personelime teşekkür eder, böyle güzel bir günde bizleri yalnız bırakmadığınız, mutluluğumuza sevincimize ortak olduğunuz, bizleri onurlandırdığınız için tüm konuklarımıza saygılarımı sunarım’ dedi.
Çatalca Belediye Başkanı Cem Kara'nın ardından mikrofona gelen Avrupa Kültür Başkenti 2010 Ajansı Genel Sekreteri Yılmaz Kurt, kısa bir konuşma yaptı.


  














Yapılan konuşmaların ardından Çatalca Belediyesi Folklor Ekibi tarafından Ege Yöresi halk oyunları sergilendi. Beğeni toplayan minik gösteri sonrası Çatalca Mübadele Müzesinin kurdelesi kesildi. Ardından Çatalca Belediye Başkanı Cem Kara ve Fener Rum Patriği I. Bartholomeos, davetlilerle birlikte müzeyi gezdiler. Açılış sonrası Çatalca Belediye Başkanı Cem Kara, Fener Rum Patriği I. Bartholomeos ve davetliler Kaleiçi Mahallesi Kültür Evi’nde hazırlanan kokteyle katıldılar. 
     Çatalca Mübadele Müzesi açılış törenine, Fener Rum Patriği I. Bartholomeos’un yanı sıra, Büyükçekmece Belediye Başkanı Dr. Hasan Akgün, Çatalca Cumhuriyet Başsavcısı Ömer Faruk Aydıner, Çatalca İlçe Emniyet Müdürü Vedat Ali Yılmaz, Büyükçekmece Belediyesi Başkan Yardımcısı Bayram Ali Üner, Silivri Belediyesi Başkan Yardımcısı Yılmaz Kandemir, Çatalca Eski Belediye Başkanı İsmail Fırat Aykut, Çatalca Eski Belediye Başkanı İsmail İp, AKP Çatalca İlçe Başkanı Selim Güçbilmez, CHP Çatalca İlçe Başkanı Süleyman Kolcuoğlu, DP Çatalca İlçe Başkanı Esat Çelik, Çatalca Belediyesi Meclis Üyeleri, İl Genel Meclis Üyeleri, Çatalca Köy ve Mahalle Muhtarları, Lozan Mübadiller Vakfı Yönetim Kurulu, Sivil Toplum Kuruluşları Yöneticileri ve Başkanları ve çok sayıda vatandaş katıldı




  
Kaynak: 
Çatalca Belediyesi Resmi Haber Sayfası
 
http://www.catalca.bel.tr/haberler/yazdir.asp?ID=430
 




Devamını Oku
Gönderen gelibolu lozan mubadilleri derneği on

Atatürk çağırdı, geldik beyav

   Türkiye’nin ilk mübadele müzesi 20 Aralık’ta İstanbul Çatalca’da açılıyor. Lozan Mübadilleri Vakfı tarafından kurulan müzenin envanteri, Lozan Anlaşması çerçevesinde 87 yıl önce yerlerinden edilen Yunan uyruklu Müslümanların yanında getirdikleri eşyalar, belgeler ve anılardan oluşuyor.

Proje Koordinatörü Atilla Karaelmas’ın paylaştığı anı akıllara kazınacak gibi görünüyor: “Dedelerimiz ‘Nasıl geldiniz’ sorusuna çektikleri acılara rağmen tek cümleyle yanıt veriyor: Atatürk çağırdı, geldik be yav!”

Kökleri, Yunanistan Kavala Naipli Köyü’ne dayanan Sadrettin Soylu, artık misafir olarak gittiği Naipli Köyü muhtarı Yuvakim’in öyküsünü şöyle anlatıyor: “Naipli’nin muhtarı Yuvakim Esirbeyoğlu, Yozgat Akdağmadeni ilçesinin Urum Kavağı Köyü’nden. Annesi Rum, babası Ermeni. Adı Ermenice, soyadı Türkçe; Osmanlı-Rus Savaşı’nda esir düşen dedesinden geliyor. Bir ziyaretimizde yanımdaki arkadaşım ona ‘Mübadillik nasıl oluyor?’ diye sordu. Yuvakim başladı anlatmaya: ‘Memlekette (Yozgat) bize ‘Urum’ derlerdi. Geldik buraya; bize ‘Türk tohumu’ dediler. Ekonomik şartlar, hayat çok zordu. Babam, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya’ya gitmeye karar verdi. Almanya’ya yerleştik. Bize orada da ‘Türk’ dediler, çünkü Türkçe konuşuyoruz. Yıllar sonra tekrar Yunanistan’a geldik, şimdi ‘Almancı’ diyorlar. İşte mübadillik bu...”
Soylu, aynı kaderi paylaşan yaklaşık iki milyon aile olduğunu hatırlatıyor: “Gemilere bindirilip gönderilmişler. Buradan oraya bir milyon 200 bin civarında aile gitmiş. Oradan da buraya 650 bin aile gelmiş. Gemi Tuzla’ya yanaştığında bir kısmı iniyor, Kalafaki’ye (şimdiki Mahmutbey) yerleşiyor. Bir kısmı devam ediyor; Samsun, Bafra, Çarşamba’ya geçiyor. Akrabalarımın çoğunu tanımıyorum. Soyadlarımız farklı. Rastlantıyla buluşursak ne ala!”

BABAANNEM GERİ DÖNECEĞİ GÜNÜ BEKLEYEREK ÖLDÜ

10 yıllık geçmişi olan Lozan Mübadilleri Vakfı’nın İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti desteğiyle kurduğu Türkiye’nin ilk mübadele müzesi için Çatalca’dayız. Asırlık mübadele eşyaları henüz müzedeki yerini almamış ama 20 Aralık’ta açılış yapılacağı için çalışmalar son hız devam ediyor. Müzenin mimarı Sadrettin Soylu ile birlikte bize müzeyi gezdiren proje koordinatörü ve Vakıf Başkan Yardımcısı Atilla Karaelmas, bir 90 yıl öncesine gidiyor, bir bugüne dönüyor:
“Mübadelede şöyle bir kıstas var; İstanbul Rumları ve Batı Trakya Türkleri haricinde, Türk topraklarında yaşayan Rum Ortodokslar ile Yunanistan’daki Müslüman ahali yer değiştirecek. Bunların bir kısmı yaşadıkları yeri terk etmemek için hızlı bir şekilde din değiştirmiş. Yunanistan’daki Türkler Ortodoks olurken, Türkiye’deki Ortodokslar Müslümanlığı seçmiş. Orada evlenmiş, karısı ya da kocası Rum, aile bölünecek, ne yapsın? Benim ailemden de din değiştirip kalanlar olmuş. Gelenler de tekrar dönmek üzere gelmişler. Grebeneli babaannem tekrar döneceği günü bekleyerek öldü.”
Sadrettin Soylu geri dönme beklentisinin birinci kuşağın hemen hemen hepsinde olduğunu belirterek ekliyor: “Düşünsenize 100 yaşına gelmiş, hala Türkçe bilmiyor. Öğrenmemiş, o bir direnç. Mübadeleden sonra ana dilleri Türkçe olmayanlar çok büyük sıkıntı yaşamışlar. Ama burada da büyük bir dönüşüm var. İmparatorluktan Cumhuriyete geçiliyor, uluslaşma dönemi başlıyor. Babam tam bir Cumhuriyetçiydi. Atatürk’e toz kondurmazdı. O yüzden mübadil olduğumuzu bilirdik ama bu konu hiç konuşulmaz, anlatılmazdı.”

MÜZE BİNASI YANNİS ADINDA BİR RUMA AİT

Buna özellikle yabancı gazetecilerin şaşırdığını söyleyen Atilla Karaelmas devreye giriyor: “Yabancı gazeteciler birinci kuşakla konuşurken, acılar, dramatik öyküler, şikayetler bekliyorlar. ‘Nasıl geldiniz’ diye soruyorlar, cevap hep aynı: ‘Atatürk çağırdı, geldik.’ Her şeyin güllük gülistanlık olmadığı kuşkusuz ama birinci kuşak bunu bu iki cümleyle özetliyor. Çünkü o dönem o kadar büyük göçler ve savaşlar yaşanmış ki; kimsenin kimseyi şikayet edecek hali yok. Gemilerdeki ağır hastaları denize atmışlar mesela. Bugün için facia diyebileceğimiz trajik öyküler, o günlerde çok sık yaşandığı için olağan hale gelmiş. Bunu söylüyorlar ama şikayet anlamında değil.”
Bu sırada müze binasının önüne geliyoruz. Atilla Karaelmas, “Bulduğum kayıtlara göre bina Yannis diye bir Rum’a aitmiş” diyor. Önce taverna olarak kullanılan bina Cumhuriyet sonrası Ziraat Bankası şubesi olarak kullanılıyor. 20 Aralık’tan itibaren de 90 yıllık bir geçmişe ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor.

YUNANİSTAN’IN BEŞTE BİRİ TÜRKİYE’DEN GİTME

Her sene yüz binlerce Rum Patrikhane ziyareti için İstanbul’a geliyor. Gelenlerin yüzde 30’u Türkiye’den gitme ailelerin çocukları ve torunları. Çünkü Türkiye’den giden Rum sayısı 1 milyon 200 bin. Yunanistan’ın nüfusu ise o sıra 4.5 milyon. Kaba bir hesapla Yunanistan’ın beşte birini buradan gidenler oluşturuyor. İkinci-üçüncü kuşakların ilgisini de çekecek müzede Türkiye’den gidenler için de bir bölüm açacağız. Yunanistan’a yerleşen Türk uyruklu Rum Ortodoksların elindeki eserleri toplamaya girişeceğiz. Gerçi Yunanistan’da birkaç mübadele müzesi var. O müzelerle de karşılıklı sergileme yapabiliriz. Bu arada bir göç araştırma merkezi projemiz de var. Dünyada her 30-35 kişiden biri göç etmiş aile bireyi. Bu, Türkiye’de Güneydoğu’dan göçlere kadar indirgerseniz her dört kişiden biri olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye en çok göçe uğramış ülkelerden olduğu halde bir göç araştırma merkezimiz yok. Mübadele meydanı ve mübadele anıtının da yer alacağı bu komplekste, araştırmalar tek taraflı olmasın diye bir de göç araştırma merkezi kurmak istiyoruz. Onun için AB ve Dünya Bankası fonlarına da başvuracağız.

MÜBADELENİN SEMBOLÜ: GÜLCEMAL GEMİSİ

Türkiye Cumhuriyeti yeni bir cumhuriyet ve 650 bin kişiyi oradan buraya taşımak ciddi problem. Taşıma için gemi kiralanıyor. Her nedense 15-20 gemiden sadece biri öne çıkıyor: Gülcemal. Adını Sultan Reşad’ın annesinin isminden alan ve Bedri Rahmi, Orhan Veli gibi şairlere ilham veren Gülcemal gemisi mübadelenin neredeyse sembolü olmuş. Bizde geminin sadece bir fotoğrafı var. Fotoğrafı sergilemek işimize gelmedi. Epey araştırdıktan sonra zengin bir denizcinin bu geminin maketini yaptırdığını öğrendik. İzmir’de yaşayan Levanten bir koleksiyoner. Türk vatandaşı. Zor koşullarda ulaştık. Vakfı ve müzeyi anlattık, maketi müzeye bağışladı. Müzede mübadele sırasında kişilerin yanında getirdiği eşyalar var. Çeyizlik eşyalar kuru nane ve lavantayla özenle korunmuş. Gelinlikten yatak örtüsüne kadar, peşkirler, danteller, kıyafetler neredeyse ilk günkü gibi. Bektaşi kültürü var ya birkaç rakı kadehi geldi. Dokuma tezgahını parçalara bölerek getirmişler. Selanik’te besteci bir ailenin el yazması nota defteri geldi. Müzik aletleri var. Çok sayıda çatal bıçak gibi mutfak eşyaları, tapu belgeleri, aile fotoğrafları hepsi sergilenecek. Türkiye’den gidenlerden de iki eşya var. Biri 1910’dan kalma bir makas, diğeri de bir başörtüsü. Onların daha çok sıkıntı ve acı yaşadıkları kuşkusuz.

Kaynak:  http://www.lozanmubadilleri.com/haberdetay.asp?ID=2372
     

Devamını Oku
Gönderen gelibolu lozan mubadilleri derneği on 14 Aralık 2010 Salı
0 yorum
kategori: | | edit post

Mübadele çocukları karşı kıyıda bir aradaydı...



Bursa'dan Kastorya'ya göç ettirilen Rum mübadiller, ikinci, üçüncü ve dördüncü kuşak Yunanistan mübadili Türkleri ağırladı. 

babalarının, öküz arabalarıyla yola çıkıp geride bıraktığı topraklarda bu sene de merak, bol gözyaşı ve birbirine karışan Rumca-Türkçe sözcükler vardı... Yunanistan'dan göç etmiş mübadillerin 84 yıllık hasreti dört güne sığdırıldı...


BAHAR ÇUHADAR

DRAMA/GIANNITSA - Gece yarısı, İstanbul'dan hareket etmeye hazırlanan iki otobüs dolusu insan 'Selanik yolcuları!' diye seslenen Lozan Mübadilleri Vakfı Genel Sekreteri Sefer Güvenç'in sesiyle, yerlerini alıyor. Yaş ortalaması hayli yüksek olan 70 civarında mübadil, anne-baba yadigârı toprakları görmek üzere yola koyuluyor. Selanik'i, Vodina'yı, Karaferya'yı, Yenice'yi, Serez'i, dedelerinden, anneannelerinden masal tadında dinledikleri köyleri, evleri görmek için... Çantalarında, eski zamanlarda yaşanan evleri gösteren fotoğraflar, akıllarında 'derenin arkasına, tarlanın önüne düşen' bahçe tarifleri, içlerinde müthiş bir heyecanla...
84 yıl önce, ortalığın toza dumana bürünmesinin ardından devlet adamlarının anlaşmalar imzaladıkları yıllardan kalma bir hüzün onlarınki. Sözleşme kesin: Oradakiler gelecek, buradakiler gidecek! Bir de isimleri olacak: 'mübadil!'

1923'ün ocak ayında Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan'ın 'Batı Trakya dışında yerleşik Müslüman Türkler ile İstanbul dışında yerleşik Rum Ortodokslar zorunlu göçe tabi tutulacaktır' kararını alan mübadele sözleşmesi, 2 milyona yakın insanı bir kıyıdan ötekine atmıştı. Kâğıt üstünde basit bir değiş tokuştan ibaret olan sözleşme, Yunanistan'a göç eden 1 milyon 200 bin Rum, Türkiye'ye göç eden 600 bin Türk için yepyeni yaşamlar anlamına geliyordu. Ne yaşananlar unutuldu, ne karşı kıyıda konuşulan dil, ne türküler, ne yemekler...


84 yıl sonra anne evinde...

"Siz hepisi Türksünüz?" Pazarlar ya da yeni adıyla Agora Köyü'nde, grupla karşılaşan Maria ve Sofia, karşılarında köyden göç eden mübadillerin çocukları olduğunu anlayınca, başlıyorlar anlatmaya: "Anam-babam Bursa'dan geldi. Geldiklerinde Rumca bilmiyorlarmış. Şimdi çocuklarımın hepsi Türkçe konuşabiliyor..." Israrlar üzerine, babasından öğrendiği türküye başlıyor Maria, 'Pencereden kar geliyor...' diye, sonra 'Söyledikçe babamı hatırlıyorum' diyor, susuyor...

Annesinin, 12'sindeyken ailesiyle yola çıkıp geride bıraktığı Pazarlar'a, oğlu ve yeğeniyle gelen 74 yaşındaki Feruze Sayın, annesinin tarifleri ve köylülerin rehberliğinde, köyde kalan tek tük Türk evinden biri olan evini buluyor.

"Yukarı mahallede, önünde kayrak taşları, bulgur sokusu olan iki katlı ev... İşte burası!" Feruze Hanım 'Ah annem sağ olsaydı da görseydi buraları' derken anlatmaya başlıyor: "Gelip, falanca gün gidiyorsunuz demişler. Rumlar gelmiş, altı ay birlikte yaşamışlar. Sonra az bir eşyayla öküz arabalarına binip Samsun'a doğru yola çıkmışlar."

Evin önünden küçük bir hatıra alınıyor, bir parçacık toprak...
Her mübadele öyküsü biraz daha hüzün ama bir o kadar da mutluluk yayıyor gruba... Bursa'nın Gölyazı ilçesinden gelen Rumların yerleştiği Kastorya'da, pırıl pırıl bir gölün kenarında buluyoruz kendimizi ikinci gün... Kastorya Küçük Asyalılar Derneği üyeleri kucaklayarak karşılıyor misafirlerini.

Samsun'dan göç etmiş bir ailenin kızı olan Afrodit, Veria'lı babaanne ile Edessa'lı dedenin torunu Nurdan Yazıcı'yı "Kızımsın sen benim, oğlun da torunum" diyerek çekiyor yamacına... İlk geldiklerinde kasabadakilerin anne-babalarına nasıl da yabancı davrandığını, bölgedekilerin hâlâ kızınca onlarla 'Türk' diye alay ettiklerini anlatıyor.

Gölde süzülen teknenin her köşesinde başka bir çift Rum ve Türk mübadil, geçmişi deşiyor. 60'ını, 70'ini çoktan aşmış, anne babalarından öğrendikleri Türkçeyi konuşturan Rum mübadillerin mırıldandığı türkülere eşlik ediliyor... 'Çanakkale içinde vurdular beni'yi mırıldanan 60'ı devirmiş Evdoksia Kerizoğlu'nun babası, Yunanistan'a göç ettiğinde 12 yaşındaymış: "Babamın ana-babası yolda ölmüş. Babam ölmeden bir saat önce kendi kendine Türkçe gazel okudu. 'Babam var idi babam yok, anam var idi anam yok, kardeşim var idi kardeşim yok. Kim alacak beni...' diye."


'Alın, bütün toprağı alın!'

Türkiye'den gelen grubu ağırlayan Küçük Asyalılar Derneği Başkanı Angeliki Papamantzatis, 1924'te bölgeye Bursa'nın Gölyazı (Apolyont) ilçesinden, aynı köyden 1000 Rum'un geldiğini anlatıyor: "İlk kuşak çok sıkıntı yaşamış. Sonra gidip, Apolyont'u gördük ve derneği kurduk. Kültürümüzü yaşatmaya çalışıyoruz."
"Oy Durutlar Durutlar, gezdim sokaklarını, inkâr etme sevgilim, öptüm yanaklarını..." 94 yaşındaki Adil Turgut'un adına besteler yaptığı Durutlar (Proastio) köyündeyiz. Köy meydanının yukarısındaki evlerden birinin avlusunda, Yunanca-Türkçe birbirine karışmış, ev sahibesi Kleriki Papadapulos gelenleri kucaklıyor. Adil Turgut bu sefer yok ama kızları, torunları, hediyeleriyle avluda hazır durumdalar.

Turgut ailesinden genç, yaşlı 12 kişi, babalarının, dedelerinin yaşadığı evin avlusunda, Adil beyin küçük bir çocukken altı ay boyunca beraber yaşadığı Anadolu'dan gelen Rum ailenin kızı Kleriki'den ortak anılar dinliyor: "Bizimkilerle Adil beyin ailesi altı ay aynı evi paylaşmış. Hiç tartışma yaşamışlar. Bir gün, Türk ailenin kızlarından biri ikonanın önündeki kandili söndürmüş. İki ailenin büyükleri onu azarlamış, âdet olduğunu anlatmışlar, bir daha yapmamış. Düşünün, yaşanan en olumsuz anı bu."

Ve ayrılık vakti. Adil beyin torunları, evlerinin bahçesinden, bir avuç toprak almak için iznini alıyor, Kleriki'nin. "Alın! Bütün toprağı alın, evi de alın..." diye sesleniyor ev sahibi, 'Yine gelin, hep gelin' diyerek uğurluyor Turgut ailesini.


'Kültür mirası korunacak'

"Bütün göç öyküleri hüzünlüdür. İnsan köklerinden, sevdiği topraklardan, komşularından kopmak istemez. Babaannem bize hep Karacaova'yı, dedemin kendisi binmek için yetiştirdiği tayına binemeden bir gece yarısı gelen Yunan askerleri tarafından alınıp götürülmesini anlatırdı. Babaannem, dedem sevdalı oldukları toprakları bir daha hiç göremedi." Sözlerin sahibi Hakkı Yazıcı'nın, dedesinin atlarının koşturduğu Edessa'ya (Vodina) ikinci ziyareti. Mübadeleden önce, Balkan Savaşı sırasında çetelerden kaçarak İstanbul'a ardından da Manisa'ya yerleşen babaanne ve dedenin Edessa öyküleri kuşaktan kuşağa yayılmış. Edessa'nın bereketli topraklarında akan şelalelerin karşısında, şimdi 10 kişi olarak gelen aile, geçmişi anıyor...

Yenice (Giannitsa) ziyaretinin ev sahipliği belediye başkanına düşüyor: "Bazı şeylerin zor görünse de pratikte kolay olduğunu görüyoruz. Bu etkinlikler için açık zihniyetli, geriye değil, geleceğe bakan insanlar olmalı. Yenice, Türkler için de bizler için de çok önemli. Kültür mirasını koruyacağız. Yenice, Bursa'nın Nilüfer ilçesiyle kardeş şehir olacak." Bu müjdeye karşılık bir söz de Lozan Mübadilleri Vakfı Başkanı Ümit İşler ve Genel Sekreteri Sefer Güvenç'ten geliyor:

"Geçen yıl bize restorasyonun başlayacağını söylediler, bu sene gördük ki çalışmalar başlamış. Biz de Türkiye'de kiliselerin, manastırların restorasyonu için çalışacağız. Mübadeleden kalan mirası yaşatmak için, her iki hükümeti harekete geçireceğiz. 80 yıldır hükümetler uyudu ama biz uyandık. Kültür mirasımızı ayağa kaldıracağız."

Gece yarısı sınırı bu sefer ters yönden geçerken, 'sınırların anlamsızlığını' sorgulayan ifadeler var, yüzlerde. Akıllarında, Butkova'lı köylülerin Adana'ya, Kastorya'lıların Bursa'ya, Işıklarlıların Fulacık'a gönderdiği selam...
Lozan Mübadilleri Vakfı'na 212 2456155 No'lu telefondan ve lozanmubadilleri@ttnet.net.tr adresinden ulaşılabilir.


Yenice'nin 'sahibi' geri döndü!

Gezinin son günü, Giannitsa'nın, eski adı ile Yenice-i Vardar'ın 'asıl sahipleri' ile gezmek gibi bir lükse sahip oluyor grubumuz. Şaka değil, geziye oğlu ve eşiyle katılan emekli deniz subayı Ersin Evranos, Yenice'yi fetheden, şehri kuran Gazi Evranos'un büyük torunu. Şehirde Gazi Evranos'un izine her yerde rastlamak mümkün. Gruptan arada 'Kenti geri almaya geldik' esprileri yükseliyor.

Kalabalığa kenti tanıtan Yenice Belediye Başkanı, Osmanlı döneminden kalan, Gazi Evranos'un yaptırdığı eserlerin restore edildiğini anlatıyor. Yenice'deki Küçük Asyalılar Derneği Başkanı Eleni Mavrokefalidis ve belediye başkanı eşliğinde gezilen türbe Gazi Evranos'a ait. 1370 ile 1380 arasında şehri kuran Evranos'un kemikleri de türbede bulunmuş. Kemikler, DNA analizinin ardından türbede sergilenecek. Kentte Osmanlı döneminden kalma bir saat kulesi, hamam, İskender Camisi isimli bir camii ve bir Ahmet Evranos türbesi var.


Kaynak:  http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=225019

Devamını Oku
Gönderen gelibolu lozan mubadilleri derneği on 5 Aralık 2010 Pazar





Birinci kuşak Kayalar mübadillerinden Adil Turgut vefat etti. 1912 yılında Kayalar'ın Durutlar köyünde doğan Turgut 'un cenazesi bugün (2 Aralık 2010 Perşembe) ikindi namazından sonra Karagümrük'teki Canfeda Hatun Camii'nden kaldırılarak Edirnekapı Şehitliği'nde toprağa verilecek. Turgut ailesiyle tüm mübadillere baş sağlığı dileriz. Allah rahmet eylesin.
Yönetim Kurulları.


LOZAN MUBADİLLERİ DERNEĞİ ADİL AMCANIN ANISINA 2006 YILINDA  DOĞDUĞU EVİ ZİYARET ETMİŞ VE SİTESİNDE PAYLAŞMIŞTI. ZİYARET ANILARINI BUGÜN BİR KEZ DAHA YAYINLIYORUZ.


Durutlar , bu köy Gezimize tren ile katılıp “rant a car” vasıtası ile bizi izleyen Durgutlu Ailesinin köyü. Durgutlu ailesinin reisi Adil Amca 95 yaşında, doğduğu köyü ziyaret etmek için burada, arabadan iner inmez kapıldığı heyecan yüzünden okunuyor.

Durutlar’da ki kahvehanenin pencerelerinde ki afişlerden anlıyoruz ki burasının mübadilleri pontus kökenli, camlara kin ve nefret saçan afişler yapıştırılmış, biraz nasıl bir tepki alacağımızı bilmemenin kaygısı içinde selam verip yaklaşıyoruz. Daha ilk konuşmalarda anlıyoruz ki Selanik’te serpilen düşmanlık tohumları köylerde yeşerememiş ve yerini dostluk rüzgarlarına bırakmış.

İlk karşılaştığımız köylüye neden geldiğimizi anlatıp yardım istiyoruz. 80 yıl önceki evi nasıl bulayım gibi bir yaklaşım içerisinde iken Adil Amca yaklaşık bir yıl evlerini paylaştığı Pontus’lu komşusunun adını ve soyadını söyleyince kendimizi evin önünde buluyoruz.

Bahçelerinde bir anda onlarca kişiyi gören ev sahipleri gelenlerin bir de eski mülk sahibi olduğunu öğrenince şaşkınlıkları iyice artıyor. İlk şaşkınlığını atlatır atlatmaz ev sahibesi bizi evine davet ediyor, biz Adil Amca hasret gidersin diye bahçede beklerken ev sahibesinin o nazik sesini bir kez daha duyuyoruz. “-Olmaz hepiniz geleceksiniz.” Biranda evin verandasını ellerinde kola ve biralarla doluşan mübadiller dolduruyor.

Adil Amca ilk önce arkadaşını sorduğunda “uyudu” denmişti üzülmesin diye ancak üsteleyince öldüğünü öğreniyor. Susuyor Adil Amca.

Sessizliği Rum ev sahibesi bozuyor “benim annemler bir yıl beraber yaşamış” diyor. Evi paylaşmışlar ve zaman zaman sabahlara kadar süren sohbetler yapmışlar. Çok iyi anlaşmışlar, “ bir kere küçük bir çocuk kandili söndürdüğü için Türkleri uyarmışlar oda son olmuş bir daha yaşanmamış en ufak bir şey” diye anlatırken ev sahibi, Adil Amca’dan öğreniyoruz olayın kahramanının kim olduğunu “-Ablam yaptı” diyor ve susuyor. Herkes duygulanıyor, sanki babam ve oğlum filminden çıkmış gibi nemli gözlerini herkes birbirinden kaçırıyor.

Resimler geliyor bu arada hasret gidermek için herkes heyecan içinde bir şeyler soruyor geride kalanları 80 yılın karanlığından çıkarmak için. Burada kahvehanede ki o kin ve nefret afişinin gölgesi bile yok ilişkiler üzerinde, herkes bu oyunun farkında, biz kardeşiz diyoruz ve zamanı geldiği için ayrılıyoruz.

Arabalara doğru ilerlerken torunu koşarak geliyor Mihaliadis’in nefes nefese bir tesbih uzatıyor Adil Amca’ya “-Bu dedemden bize kaldı, bir arkadaşı olarak sizde kalsın istedik” diyor ve hediye ediyor Adil Amca’ya. Yine gözler doluyor bir sessizlik çöküyor ortalığa.

 Sessizliği Rum ev sahibesi bozuyor “benim annemler bir yıl beraber yaşamış” diyor. Evi paylaşmışlar ve zaman zaman sabahlara kadar süren sohbetler yapmışlar. Çok iyi anlaşmışlar, “ bir kere küçük bir çocuk kandili söndürdüğü için Türkleri uyarmışlar oda son olmuş bir daha yaşanmamış en ufak bir şey” diye anlatırken ev sahibi, Adil Amca’dan öğreniyoruz olayın kahramanının kim olduğunu “-Ablam yaptı” diyor ve susuyor. Herkes duygulanıyor, sanki babam ve oğlum filminden çıkmış gibi nemli gözlerini herkes birbirinden kaçırıyor.
Resimler geliyor bu arada hasret gidermek için herkes heyecan içinde bir şeyler soruyor geride kalanları 80 yılın karanlığından çıkarmak için. Burada kahvehanede ki o kin ve nefret afişinin gölgesi bile yok ilişkiler üzerinde, herkes bu oyunun farkında, biz kardeşiz diyoruz ve zamanı geldiği için ayrılıyoruz.
Arabalara doğru ilerlerken torunu koşarak geliyor Mihaliadis’in nefes nefese bir tesbih uzatıyor Adil Amca’ya “-Bu dedemden bize kaldı, bir arkadaşı olarak sizde kalsın istedik” diyor ve hediye ediyor Adil Amca’ya. Yine gözler doluyor bir sessizlik çöküyor ortalığa.

Kaynak: http://www.lozanmubadilleri.com/haberdetay.asp?ID=2366

Devamını Oku
Gönderen gelibolu lozan mubadilleri derneği on

İzleyiciler

Ziyaretçi İstatistik

Site Sayacı